“Cemaatin Yapısal Sorunları”nı ele aldığım geçen yazıya bir çok eleştiri aldım. Hak verenler oldu. Yazıda kısmi hata bulunlar oldu. Şimdi zamanı mı? diyenler oldu. Hatta bu eleştirilerimi dış güçlere bağlayanlar bile var.
***
Ben meseleye Risale-i Nur perspektifinden bakmayı tercih ediyorum. Çünkü bana göre Cemaat, Risale-i Nur cemaatlerinden biri. Farklı düşünenler farklı bir pencereden bakabilirler.
***
Bediüzzaman, Birinci Lem’a’da Hz Yunus (AS) kıssasını anlatır:
“Hz Yunus (AS) içtihat hatası olarak kavmini terk etmiş. Geminin kaptanı da O’nu haksız bir şekilde denize atmış. Büyük bir balık O’nu yutmuş. Deniz fırtınalı, gece dağdağalı ve karanlık, O da sebeplerden ümidini kesmiş bir vaziyette iken,“Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben, kendine zulmedenlerden oldum.” (21:87) yakarışı, O’na hızlıca kurtuluş sebebi olmuştur.”
Yani bir peygamber içine düştüğü durumdan, özeleştiri yaparak çıkıyor.
Tövbenin tanımında gönülden özeleştiri ve pişmanlık vardır.
Cemaati de düştüğü bu durumdan Allah’tan başka kurtaracak güç olmadığına göre, Cemaatin de en azından Hz. Yunus (AS) kadar özeleştiri yapması gerekmez mi?
Hz Adem’den Son Peygamber’e (AS) kadar bütün peygamberlerin hayatlarında benzer yönelişler var. Bir muhasebe ve Allah’a yeniden yönelme hâli söz konusudur.
Mesela Peygamberimiz (AS) kendi seviyesine göre bir özeleştiri yapmış ve günde 100 defa istiğfar etmiştir. Bu özeleştirinin mahiyeti şudur: İnsan-ı Kamil olma yolunda yükselirken her an, bir önceki haline özeleştiride bulunmuştur. Yoksa O’na –haşa- günah isnadı söz konusu değildir.
***
Bediüzzaman da kendisine zulmedenlere karşı “Ben Kader’in Mahkumuyum”diyerek mukabele etmiş, başına gelen zulümlere karşı kendi nefsini suçlamış ve “Kader-i İlâhî ise, benim için gördü ki, hakkıyla ve ihlâsla ilme ve dine hizmet edemiyorum; beni bu nefye mahkûm etti” demiş ve özeleştiri yapmıştır.
***
Gelelim zamanlama meselesine. Hz Yunus (AS) özeleştiriyi balığın karnında, Bediüzzaman ise cezaya çarptırıldığında yapıyor. Kimse “hele bugünler bir geçsin, o zaman özeleştiri yaparız”dememiş. Çünkü ancak özeleştiri yapmakla, kaderin cezalandırmasından kurtulacaklarını anlamışlar.
***
İşte Cemaat’in en büyük Yapısal Sorunları’ndan biri de özeleştiri yapamamasıdır.
***
Mesela, “Yezidlere Boyun Eğmeyeceğiz”ve “Ya da Özgür Basın Susturulamaz”sloganları ile yürüyen Cemaat Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni’nin daha önce yaptıklarına ve anlattıklarına bakılırsa durumun hiç de öyle olmadığı ortaya çıkar.
***
Özgür Basın’ın merkezi olan ABD’de Gazetelerin Yayın Yönetmenleri Başkan’ın uçağına binmez.Sistem şöyle işler. Başkan ya da Dışişleri Bakanı bir seyahate çıktığında Basın Müşavirliği tarafından gazetelere mail atılır.
Seyahat hakkında bilgi verilir ve gazetelerden hem seyahate katılacak muhabirin hem de masrafların karşılanması için de Kredi Kartı bilgileri istenir.
Yani Seyahatin bütün masrafları gazeteler ya da gazeteciler tarafından karşılanır. Devlet seyahate kimin katılacağına karışmadığı gibi gazetecilerin uçak, konaklama vs. masraflarını da karşılamaz. Bu da basına özgürlük kazandırır ve bağımlılıktan kurtarır.
Türkiye’de ise Başkan’ın uçağına kimin bineceğine Devlet karar verir ve masraflarını da Devlet karşılar. Üstelik bir gazeteci için utanç sebebi olan bu duruma düşmek için gazeteciler can atar.Bu kadar beraber yiyip-içip, gezip-tozup da Devlet’i eleştirmeleri artık zor bir hale gelir. Basını, Devlet’e bağımlı hale getirmenin yollarından biri de Başkan’ın uçağıdır.
Özgür Basının en önemli esası Gazeteler ile Hükümetler arasında kurulan bu ilişkidir.
***
Sayın Dumanlı’nın anlattıklarına bakılırsa, Sayın Erdoğan ile son derece sıkı-fıkı oldukları ve Sayın Erdoğan’ın uçağından inmediği anlaşılıyor.Yani kendi eli ile gazetenin özgürlüğüne darbe vurmuş oluyordu. ABD’de Gazetecilik eğitimi almış olan Sayın Dumanlı “Basın özgür olmalı, Erdoğan’ın uçağına binmeyi reddediyorum”diyebilseydi, bugünkü söylemleri daha da anlamlı olurdu.
Sonra “Şeytan’dan ve Siyaset’ten Allah Sığınırım” diyen Bediüzzaman’ın bu nasihatine kulak verip, siyasetçilerle arasına bir mesafe koyabilseydi, yediği-içtiği ayrı gitseydi, söylemleri daha da anlamlı olurdu.
***
Siyasetçilerle ilişkiye girmek, fille aynı yatağa girmeye benziyor. Zayiat almadan çıkmak imkansız.
Bir gazeteci arkadaşım şu tespiti yapmıştı. Siyasetçiler, gazetecileri metres gibi kullanır. İşi düştüğü kadar kullanır, yeni metres bulunca da bir kenara atar.
***
Hülasa; ben aynı yerdeyim. Cemaat özeleştiri yapmalı. Sebepler bilkülliye sükut etmiş gibi, Müsebbibü’l Esbab’a teveccüh etmeli. En azından Hz Adem, Hz Eyüp ve Hz Muhammed (AS) gibi Allah’a teveccüh etmeli ve onların duaları ile yalvarmalıdır:
Hz Adem (AS):“Ey bizim Rabbimiz, kendimize zulmettik. Şayet Sen kusurumuzu örtüp, bize merhamet buyurmazsan, en büyük kayba uğrayanlardan oluruz!diye yalvarıp yakardılar.” (A’raf Sûresi, 7:23)
Hz Eyüp (AS): “Rabbine şöyle niyaz etmişti: ‘Rabbim bana gerçekten zarar dokundu. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin.”(Enbiyâ Sûresi, 21:83)
Hz Muhammed (AS): “Eğer senden yüz çevirecek olurlarsa, de ki: Allah bana yeter. O’ndan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben O’na tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi O’dur.”(Tevbe Sûresi, 9:129)