Diyanet Raporları ve Resmi Din

Diyanet, bildiğiniz Diyanet.

Zihniyet aynı zihniyet. Zihniyet değişmeyince, netice de değişmiyor.

Diyanet’in yetmiş yıl önce hazırlamış olduğu bir rapordan bahsetmeden evvel Rousseau’nun bazı fikirlerine değinmek gerekiyor.

Siyaset Bilimciler için Jean Jacques Rousseau’nun önemli eserlerinden biri de “İçtimai Mukavele” adlı yapıtıdır. Bu eser, Mustafa Kemal Atatürk’ün başucu eserlerinden biri olup, Türkiye’de din ve devlet ilişkilerinin tanziminde esas referans kabul edilmiştir. Atatürk’ün ilk reformlarından biri olan Diyanet İşleri Reisliği’nin kurulmasının ilham kaynağı bu eserdir.

Rousseau bu eserinde, devlette ulusal birliğin tesisi için bir “resmi din” belirlenmesi gerektiğini ifade eder. Ona göre devlet, kıskanç bir Tanrı gibidir. Kendine itaat etmeyen veya onun otoritesine gölge düşüren herkesi cezalandırma yetkisine sahiptir. Her vatandaşın, devlet için işlevsel ve devletin çerçevesini çizdiği bir dine sahip olması da önemlidir. Bu dinin, vatandaşlığın gereklerini sevdirmesi ve toplumsal düzeni sağlamaya yardımcı olması gerekir. Devlet, ilan ettiği bu resmi dini kabul etmeye zorlayabilir vatandaşları. İnanmayanları devletin sınırlarının dışına atabilir ve cezalandırabilir.

Atatürk’e ilham kaynağı bu düşünceler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini de tanımlar. Devlet, bu felsefe çerçevesinde toplumu değiştiren ve dönüştüren “Leviathan”adlı bir canavara dönüşür. Demokrasi, temel hak ve özgürlüklerde ilerleme kaydedildiğinde bu felsefeye dayanan uygulamalarda gerilemeler yaşanırken; demokrasi, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırıldığı hatta askıya alındığı ortamlarda ise devlet, bu düşünceler etrafında yeniden yapılanarak toplum üzerinde Damokles’in kılıcına dönüşüveriyor. Günümüzde olduğu gibi. Nasıl ki Türkiye’nin kuruluşunda Rousseau’nun fikirleri temel referans kabul edilmiş, günümüzde de Ak Parti’nin dışarıdan fark edilmeyen programına dönüşmüş mahiyette.

Ak Parti’nin çizgisini değiştirmesi can çekişen canavara hayat kaynağı oldu gibi, bazı İslamcı yazarlar da bu canavara can suyu taşımaya devam ediyorlar. Evet Rousseau’nun düşünceleri kendilerini İslamcı olarak tanıtan bazı yazarlara da ilham kaynağı olmuşa benziyor. Mesela, Hayrettin Karaman’ın 4 ve 13 Ağustos tarihlerinde, köşesinde ifade ettiği görüşler, tıpa tıp Rousseau’nun yukarıda özetlediğimiz görüşleridir. Karaman’ın bu düşünceleri benimsemesindeki esas problem Karaman’ın ilahiyatçı kimliğinden kaynaklanıyor. Dolayısı ile halk, bu düşünceleri İslami düşüncelermiş gibi kabul ediyor. Yoksa Karaman’ın da herkes gibi farklı düşünceleri benimseyip paylaşma özgürlüğü vardır elbette.

İslamcı yazarların devlet ve siyaset ile ilgili fikirlerinin çoğu, muhtevası Kur’an ve Sünnet’e ters düşen, Rousseau, Hegel, Hobbes ve Marks’a ait düşüncelerdir. İslami diye takdim edilen bu düşünceler birer fikri fukaralık örneğidir.

Yetmiş yılda değişen bir şey olmadığını ifade etmiştik ya!..

Yıl 1948-1949.

Diyanet Teşkilatı, o günlerde Nurculuk ve Bediüzzaman ile mücadele ediyor.

Siyasi otoritenin arzusu veçhile Diyanet, Bediüzzaman Said Nursi ve eserlerinin İslamiyet’e aykırılığına dair bir rapor hazırlıyor.

İşte o raporun sonuç bölümünden bir kesit:

“…bu hareket, bir ilim ve din gayretiyle muhtaç olan Müslümanlara dinlerini öğretecek ve imanlarını kuvvetlendirecek sırf talimi bir mahiyette de değildir. Hâdisenin görünür tarafı, eserlerinde dinî meseleleri izah ederken Said Nursî bazen İslâm akidelerine aykırı taşkınlıklar ve teviller yaparak, bazen de mevzu ile ilgili olmadığı halde millî inkılabın bazı taraflarını dinsizlik gibi göstererek kendisinin ıslah edici bir salahiyette olduğunu … telkin etmek ve safdil halkı gayesi meçhul ve manasız yazılarla meşgul etmek ve kendine bağlamak cihetinde olduğudur. Said Nursî’ye ve Risale-i Nur’a kerametler isnat edenler ve onu Mehdilik için kışkırtanlar diyaneten bu fikrî hezeyanlarından sorumludurlar ve hareketlerinde onunla müşterektirler…”

Diyanet’in hazırladığı bu rapordan başka raporları da var. Aynı Diyanet siyasi otorite değişince, fikirlerini değiştirmiş ve yukarıda anlatılanların tam zıddı raporlar da yayınlamıştır.

İlmin ve dinin izzetini muhafaza endişesi taşımadan, adli ve siyasi emirler doğrultusunda raporlar hazırladıkları, birbirine zıt raporlardan anlaşılmaktadır.



About Me

Ali Agcakulu is an academic, author, and columnist. After he graduated from the Graduate School of Social Sciences at the Yildiz Technical University in 2016, he worked as a Postdoctoral research fellow at The Catholic University of America. He published two books; “The Brief History of Kurdish Nationalism” and “Said Nursi’s Political Theory or The Reform of Islamic Political Thought”. As a journalist, he was a columnist with Rota Haber and Ocak Medya news websites between 2015-2019. He also has many academic and semi-academic articles published in various magazines and newspapers. He is currently a columnist with the Ahval News website. His expertise is on the history and philosophy of Turkey’s relationships between religion and politics.

Haber bülteni

%d blogcu bunu beğendi: