Fareed Zakaria, Kongre’nin Müslüman üyeleri Ilhan Omar ve Rashida Tlaib’in İsrail hakkındaki yorumlarından yola çıkarak, antisemitizmin İslam dünyasında bir kanser gibi yayıldığını ifade ediyor, Washington Post’taki 14 Şubat tarihli makalesinde.
Gerçekten, bir kanserin metastaz yapıp bütün bedeni istila etmesi gibi, hastalıklı bir düşünce olan antisemitizm de Türkiye’de her geçen gün daha da yayılmakta ve şuursuz kitleleri peşinden sürüklemektedir. Pew Research Center’ın araştırmasına göre İsrail hakkında negatif düşünen Türk vatandaşlarının oranı yüzde 86 iken pozitif düşünenlerin oranı ise sadece yüzde 2 civarında kalmıştır.
(Kaynak: Pew Research Center)
Aradan geçen beş yıl içinde hükümetin kontrolündeki medyanın antisemitik propagandası göz önüne alındığında, bu negatif bakış oranının daha da yükseldiğini tahmin etmek zor değildir.
Türkiye’de Amerika karşıtlığı ile Yahudi düşmanlığı birbiri ile özdeşleşmiş iki kavramdır. Elbette Amerika’nın temsil ettiği değerler, ABD’yi temsil eden kişi ve kurumlar ve ABD liderliğinde çalışan uluslararası kurumlar bu özdeşleştirmenin doğurduğu nefretten nasibine düşen payı almışlardır. 2014 tarihli aynı araştırmaya göre Türkiye yüzde 73 oranı ile dünyada Amerika karşıtlığının en fazla yükseldiği ülke konumuna gelmiştir.
Günümüz Türkiye’sinde her geçen gün yükselme eğilimde olan Yahudi düşmanlığının Türkiye’nin tarihi, inanç ve kültürleri ile bir bağı söz konusu değildir. Türkiye toprakları yakın zamana kadar Yahudiler için güvenli bir liman olma özelliğini hep korumuştur.
1492’de İspanya Yahudilerinin Türkiye’ye sığınmasından tutun da, Cumhuriyet döneminde Nazi soykırımından kaçan Yahudilerin Türkiye tarafından sahiplenmeleri ilk akla gelen örneklerdir. Türkiye’deki ABD karşıtlığının da, tıpkı Yahudi düşmanlığı gibi, köklü bir tarihi yoktur. Bilakis, Sovyet tehditlerine karşı ABD, Türkler için güvenli bir müttefik olmuştur.
Antisemitizm üç önemli kanaldan Türkiye’ye bulaşmıştır. İhvan Hareketi, Humeyni etkisi ve Siyasal İslam’ın yükselmesi.
Hristiyan Araplardan, Arap milliyetçilerine, onlardan da İhvan Hareketi’ne bulaşan antisemitizm, İsrail’in kurulması ve Arap İsrail savaşlarında Arapların yenilmesi ile büyük bir ivme kazanmıştır. İhvan menşeli fikir eserlerinin ve düşüncelerinin Türkiye’ye yayılması, antisemitizmin Türkiye’ye giriş kanallarından birdir.
Bir diğer önemli kanal ise İran İslam Devrimi’nden sonra Humeyni’nin ABD’yi “Büyük Şeytan” ilan etmesi ve Kudüs’ü İsrail’den geri alma ideali ile antisemitizm İran’da yaygınlaşmıştır. Şii Hizbullah örgütünün de Yahudi düşmanlığını ideolojilerinin merkezine oturttuklarını unutmamak gerekmektedir. İşte İran İslam Devrimi düşüncesinin Türkiye’ye girişi, beraberinde antisemitizm ve antiAmerikanizmi taşıyan önemli bir diğer kanal olmuştur.
Üçüncü önemli kanal ise Necmeddin Erbakan liderliğindeki İslamcı partilerin propaganda amaçlı antisemitik ve antiAmerikan retoriğidir. Hem Filistin sorununun sürekli gündemde tutulması, hem de Kudüs’ün Müslümanlar için kutsallığının vurgulanması İsrail ve ABD karşıtlığının gelişmesine önemli bir katkı sağlamıştır. Radikal sol hareketlerin İsrail ve ABD karşıtlığı ile antiemperyalist söyleminin bir etkisinden bahsedilse bile, bunun diğer üç sebep kadar etkili olduğu söylenemez.
Yukarıda bahsettiğimiz antisemitik ve antiAmerikan zeminde iktidara gelen Recep Tayyip Erdoğan döneminde, Amerika karşıtlığı ve Yahudi düşmanlığına ivme kazanarak tarihin en yüksek zirvesine çıkmasına sebep olmuştur.
Diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de antiAmerikanizm ve antisemitizm birbiri ile özdeşleştirilen ve genellikle müşterek tepkilere hedef olan iki ortak kavramdır. ABD’ye gösterilen tepkiler Yahudilere tepkiyi kapsadığı gibi, Yahudilere gösterilen tepkiler de ABD’ye tepkiyi ihtiva etmektedir. Türkiye’de, mesela Kudüs hakkında yapılan protestolarda ABD ve İsrail bayraklarının birlikte yakılması ve ayaklar altında çiğnenmesi bu özdeşleştirmenin en belirgin işaretidir.
(Kaynak: Hürriyet gazetesi)
AKP ve Erdoğan ise bu üç siyasi ve dini etki havzasında ortaya çıkmış ve bu hareketlerin antiAmerikan ve antisemitik karakterini siyasi bir harekete dönüştürmeyi başarmıştır. Bir yönü ile Erdoğan iktidarını bu karşıtlığın iktidarı olarak tanımlayabiliriz.
Erdoğan’ın antisemitik ve antiAmerikan eylemlerini belli başlıklar altında inceleyebiliriz:
-
ABD’ye düşmanlık besleyen ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesi: ABD’nin “haydut devlet” diye tanımladığı devletlerin nerede ise tamamı Erdoğan’ın yakın müttefiki durumundadır. Rusya, İran, Somali ve Venezüella, ABD tarafından “haydut devlet” olarak tanımlanan ve ambargo uygulanan ülkelerdir. Erdoğan hükümeti ise bu devletlerle ticari ve siyasi ilişkilerini geliştirip, ABD ambargolarını delmek sureti ile bir çeşit meydan okumaktadır. Erdoğan, ABD’yi kendi varlığı için bir tehdit olarak algıladığından, ABD’nin dünyadaki etkinliğini kırmak için de çalışmalar yürütmektedir. Uluslararası ticarette dolara alternatif arayışları ve Şahghay İşbirliği Örgütü gibi örgütlere katılma arzusu bu ABD’nin etkinliğini kırmaya yöneliktir. “Dünya beşten büyüktür” söyleminin dahi antiAmerikan bir niteliği vardır.
-
Rusya 2014 yılında tarihi Türk toprağı olan Kırım’ı ilhak ettiği halde Erdoğan, ABD’ye karşı bir denge unsuru olarak Putin ile ittifak etmeyi tercih etmektedir. ABD karşısında bir denge arayışı Erdoğan’ın antiAmerikan düşüncelerden kaynaklanmaktadır. Öyle ki Erdoğan ve Putin görüşmeleri nerede ise haftalık rutin görüşmelere dönüşmüştür. Rus uçağını düşüren Erdoğan, Putin’in tehditlerine karşı NATO’yu yardıma çağırdığı halde, kısa bir müddet sonra NATO’ya karşı S-400 anlaşması yaparak Rusya ile ittifakını güçlendirmiştir. Hem düşürülen Rus uçağından dolayı NATO’yu yardıma çağırmak, hem de NATO’ya karşı S-400 almak, dünyanın en büyük askeri ittifakı olan NATO’nun etkinliğini kırmak ve NATO’yu yozlaştırma teşebbüsleridir.
-
Erdoğan’ın dünyadaki ikinci önemli müttefiki İran’dır. Sık sık İran’ı ziyaret eden Erdoğan, İran’dan “ikinci evim” diye bahsetmektedir. Türkiye ile İran’ın Ortadoğu’daki çıkarları çakıştığı halde, İsrail konusunda tam bir ittifak söz konusudur. Filistin sorununa İran ve Türkiye’den gösterilen tepkiler birbirine benzemektedir. Bir diğer konu ise ABD’nin İran’a uyguladığı ambargonun bizzat Erdoğan tarafından delindiğidir. New York’ta devam eden Reza Zarrab ve Halkbank davaları bunun en güzel örneklerdir.
-
Erdoğan’ın ittifak kurduğu bir diğer lider Venezüella lideri olan Nicolas Maduro’dır. Türkiye ile herhangi bir ortak geçmişi ve siyasi, ekonomik ilişkisi bulunmayan Venezüella Erdoğan’ın yeni gözde ülkesi ve lideri de Erdoğan’ın yeni gözde lideridir. Tıpkı İran’da olduğu gibi Erdoğan bu ülkede de ABD ambargosunu delmiş ve durum bir soruşturmanın konusu olmuştur. Öyle ki Maduro’ya karşı başlayan halk ayaklanmasını bir darbe olarak değerlendirmiş ve Maduro’ya desteğini yenilemiştir.
-
Erdoğan’ın diğer müttefikleri de yukarıda ismi zikredilenlerden farkı olamayan antiAmerikan liderlerdir. Somali lideri Ömer El-Beşir ve Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic bunlardan bazılarıdır.
-
Erdoğan’ın iktidara geldiği 2002 yılından itibaren Türkiye’de Yahudi düşmanlığı, fiili saldırılara dönüşmeye başlamıştır. Erdoğan’ın Taliban lideri Gulbeddin Hikmetyar ile çekilmiş fotoğraflarının El-Kaide türü terör örgütlerine cesaret verdiği anlaşılmaktadır.
15 Kasım 2003’te İstanbul’da bulunan Bet İsrail Sinagogu ile Neve Şalom Sinagogu’na bombalı araçla intihar saldırısı düzenlendi. El-Kaide’nin üstlendiği patlamalar neticesinde 28 kişi öldü ve 300’de fazla kişi de yaralandı. Bu terör olayları Türkiye’de artan antisemitik saldırıların ulaştığı boyutu göstermektedir. El-Kaide’nin, Erdoğan iktidarının ilk yıllarında böyle bir saldırıyı İstanbul gibi bir metropolde planlayıp gerçekleştirebilmesi son derece manidardır.
(Kaynak: Nevesalom.org)
-
2009 yılı Türkiye İsrail ilişkilerinde bir dönüm noktasıdır. Erdoğan, İsrail ile ilişkileri bozmaya karar vermiş ve ey uygun zamanı beklemektedir. İsviçre’de düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu iyi bir fırsat vermişti. 2009’da Davos’ta yapılan Dünya Ekonomik Forumu toplantısında Şimon Peres’e tepki göstermiş ve “…Sayın Peres sesin çok yüksek çıkıyor. Sesinin çok yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir… Öldürmeye gelince, siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü, nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum…” diyerek antisemitik bir konuşma yapmıştır.
-
2010 yılı Türkiye için her bakımdan bir kırılma noktasıdır. Bu yılın 12 Eylül’ünde yapılan referandum ile Türkiye bir taraftan demokrat bir ülke görünümüne kavuşurken, diğer yandan Erdoğan’ın bilinçaltında olan birçok şeyin eyleme dönüştüğü yıldır. Bu tarih Türkiye’nin tekrar otoriterliğe döndüğü yıl da kabul edilir. Her ne kadar referandum özgürlük alanlarını genişletmiş ise de Erdoğan bir u-dönüşü yaparak eski düzeni kendine göre yeniden inşa etmeye başlamıştır. Mavi Marmara Olayı da, Erdoğan’ın kendi tahayyülündeki düzeni kurmanın ilk adımlarından biridir. Yoksa iddia edildiği gibi ne Filistin Sorunu’nu çözmeye yöneliktir ne de Gazze’ye yardım götürmeye. Bilakis İsrail’in egemenlik haklarını ihlal etmeye ve İsrail’i ajite etmeye yönelik bir hamledir. Filistin’e yardım görünümlü bir antisemitik eylemdir. Eylemin mezkûr özelliklerinden dolayı İsrail de soğukkanlılığını kaybetmiş, farklı bir şekilde çözülebilecek bir eylemi askeri bir müdahale ve kan dökerek çözümü zorlaştırmıştır. Mavi Marmara Gemisi yola çıkmadan destek veren siyasetçi ve yazarların son anda gemiye binmekten vazgeçmesi de olayın üzerindeki şüpheleri artırmaktadır.
Mavi Marmara yolculuğuna Erdoğan ve AKP’nin açık destekleri yola çıkmıştır. ODATV’nin haberine göre 17 Temmuz 2014 tarihli bir konuşmada kendilerinin bu eyleme izin verdiklerini söylemiştir.
-
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Erdoğan’ın İsrail’i “devlet terörü estirmek” ile suçlamasından dolayı onun antisemitik yani Yahudi düşmanı biri olduğunu Twitter’dan ifade etmiştir.
-
Antisemitik söylem ve eylemler ile hem Türkiye’nin Musevi vatandaşlarına ve hem de dünyadaki Yahudilere karşı kin ve nefreti körüklemektedir. Bunun için Yahudi menşeli firmalar hedef gösterilmekte ve listeler yayınlamak sureti ile bu firmaların ürünlerine boykot teşvik edilmektedir. Hükümetin kontrolünde yayın yapan internethaber.com adlı haber sitesi İsrail ürünleri listesi yayınlayarak, bunların boykot edilmesi çağrısı yapmıştır. Haberde 729 barkot numarası ile başlayan ürünlerin İsrail menşeli olduğu ve boykot edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Eğer haber doğru ise barkotlama aracılığı ile bir fişlemenin yapıldığı dahi düşünülebilir.
(Kaynak: internethaber.com)
Antisemitik yayınları ile meşhur Yeni Akit Gazetesi de boykota ayrı bir boyut kazandırarak “Bu markalara para veren Müslümanlar Filistinli çocukların kanı ile yıkanıyor” sloganı ile boykot listesi yayınlamıştır.
(Kaynak: Akit gazetesi)
-
Erdoğan iç ve dış kamuoyuna ABD karşıtlığı pompalanmaktadır. ABD menşeli “Apple” gibi ürünlere karşı boykot ilan etmiştir. iPhone yerine Samsung kullanılmasını tavsiye eden Erdoğan, aynı zamanda Dolar yerine Türk Lirası’nın kullanımını teşvik etmektedir. Erdoğan’ın bu propagandası trajikomik olayların yaşanmasına sebep olmuştur. Erdoğan’ın sözlerini emir kabul eden bazı kişiler iPhone kırma eylemi yapmışlardır. Öyle ki bu kampanyaya katılan milletvekilleri dahi vardır. İkinci bir protesto olayı ise Dolar yakma şeklinde kendini göstermiştir. ABD dolarının Türk Lirası karşısında yükselmesini protesto eden vatandaşlar hızını alamayıp, dolar yırtma ve yakma eylemleri gerçekleştirmişlerdir. Türkiye İran arasında yerel para birimleri ticaret yapmak amacı ile bir konsensüs oluşturulmuştur.
-
Türkiye’de antisemitik düşünenler tarafından yerleştirilmiş şöyle bir algı vardır. Eğer bir kişi veya kurumu tanımlamak için “Yahudi” sıfatı kullanılıyorsa akabinde olumsuz bir tanımlama ve kötü bir sıfat gelecek demektir. Mesela bir şirket veya holding için Yahudi menşeli deniyorsa, o kurumun kazancı ile Müslümanlar aleyhine bir çalışma yürütüldüğü ima edilmektedir. Eğer bir kişi için Yahudi asıllı, Musevi, Dönme, Sabetay, Mason, Siyonist ve Yahudi uşağı sıfatlarından biri kullanılıyorsa, onun Müslümanlar aleyhine çalışan bir kişi olduğu ima edilmektedir. Bu kavramlar İslamcı siyasetçi, gazeteci ve düşünürlerin sık sık kullandığı ve kendi antisemitik düşüncelerini gizledikleri ifadelerdir. Bunlar kimden hoşlanmıyorlarsa, fikirlerini beğenmiyorlarsa bu sıfatlardan birini o kişinin ismi ile beraber kullanmayı tercih ederler.
ABD Başkanı Trump ve damadı da bu tanımlamalardan nasibine düşeni almışlardır. Trump’ın damadı Jared Kushner’in Yahudiliği nazara verilerek haber ve yorum yapılmasının sebebi onun hakkında negatif bir algı oluşturmaktır. Erdoğan ailesine ait Sabah gazetesindeki şu haber bunun en güzel örneklerinden biridir. 10 Ağustos 2018 tarihli haberde Kushner kimdir sorusuna şu cevap veriliyor:
“Jared Kushner Trump’ın damadı ve özel danışmanı. Jared’in ailesi Yahudi, New York’un en zengin Yahudi ailelerinden biri.”
(Kaynak: Sabah gazetesi)
Bu haber antisemitik ifadelerle doludur. Kushner’in danışmanlığından sonra ABD’nin Ortadoğu politikasının nasıl İsrail lehine değiştiğinin detayları anlatılmaktadır. “Kudüs ve Filistin’e en büyük darbeyi vuran kim” sorusuna şöyle cevap veriyor Sabah gazetesi: Jared Kushner.
Erdoğan adaylığı sırasında Donald Trump’ı da hedef alıp “…diğer adayın (Trump), Müslümanların ABD’de olmasına tahammülü yok. Bir de burada onun adına marka koymuşlar. O markayı koyanların süratle kaldırması lazım…” demiştir.
Türkiye’de yapılan ABD ve Yahudi karşıtı propagandalardan biri de Yahudi lobilerinin Trump’ın Ortadoğu politikalarını yönettiği iddiasıdır. Erdoğan ailesine ait Takvim gazetesi bunun en iyi örneklerinin sergilendiği yerlerden biridir.
(Kaynak: Takvim gazetesi)
-
4 Mart 2019’da kabul edilen 2013 tarihli Gezi Olayları İddianamesi de antisemitizm ve antiAmerikanizm kokmaktadır. İddianamede Gezi Olaylarının organizatörünün George Soros olduğu iddia edilmektedir. Ayrıca iddianamede Soros’un Yahudiliğine sık sık vurgu yapılmaktadır. Soros’a ilave olarak İshak Alaton gibi Türkiye Musevilerinin de isimleri geçirilerek Gezi ayaklanmasının bir Yahudi organizasyonu olduğu hissi verilmektedir. ABD İstanbul Elçiliği’nde yapılan görüşmeler ve New York’ta yapılan toplantılar Gezi Olaylarının organize edildiği merkezler olarak lanse edilmektedir. İddianamede geçen şu kısa bölüm her şeyi açıklamaktadır:
“George SOROS’un bu ve benzer operasyonların ülke dışı ayağını oluşturduğu, şüpheli Mehmet Osman KAVALA’nın ise ülkemizde önderliğini ve koordinesini yaptığı yapının, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye imkan sağlayacak eylemlerin…”
Recep Tayyip Erdoğan antisemitik konuşmalarında sık sık ‘Macar Yahudisi George Soros’ repliğini kullanmaktadır. Bu ifadeler genellikle Soros’tan negatif olarak bahsedildiğinde geçmektedir.
(Kaynak: Salom gazetesi)
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Erdoğan iktidarında antisemitik ve antiAmerikan söylem ve eylemler her geçen gün artmaktadır. Üstelik bu hastalık Türkiye sınırlarını aşıp bütün dünyada bir harekete dönüşme potansiyeline sahiptir. Erdoğan’a inanan bir kesim bu antisemitik fikir ve eylemlerin bütün dünyaya yayılması için çalışmalarını sürdürmektedir. Zaman Erdoğan’ın lehine ilerlemektedir.