Ve aldandı insan…

Fikir blokajı zayıf veya fikri bir temelden mahrum ideolojiler tarihin uydurulmuş mefahirine sığınırlar. Mefahir diye anlatılan olay ve menkıbelerin çoğu abartılmış ve saptırılmıştır veya belki de hiçbir zaman varlık sahasında arz-ı endam etmemiş birer muhayyiledir. 

İnşa edilen her yeni rejim beraberinde yeni bir tarih inşa etme ihtiyacı da duyar. Mazilerinde gerçek kahramanlıklar, büyük fedakarlıklar ve fevkalade muzafferiyetler bulunan milletler, hiç bir yalana ihtiyaç duymadan, bu kahramanlık, fedakarlık ve muzafferiyetleri gelecek nesillere aktararak ideolojilerini ve ona dayanan rejimlerini uzun ömürlü kılarlar. Çünkü verdikleri örnekler kendi hareketlerinin ürünüdür. 

Fakat mazisinde herhangi bir fedakarlık, kahramanlık ve gerçek bir zafer bulunmayan güruhlar ise ideolojilerini ve ona dayanan rejimlerini ayakta tutmak için yeni bir tarih uydurur, hiç yaşanmamış kahramanlıkları ballandıra ballandıra anlatır, olmayan fedakarlıklar için timsah gözyaşları döker ve adeta bir film platosunda sergiledikleri şovları zafer diye yutturmaya çalışırlar. Hatta bu sahte zaferler için mümkünse en yüksek taklarını inşa eder ve mümkün olan en büyük gürültüyü çıkararak halkı inandırmaya çalışırlar. 

Aslında saman alevi gibidirler. Dışarıdan bakanlar büyük bir yangın olduğunu sansa da biraz sonra o devasa alevlerden eser kalmayacaktır.

Evet, gerçek her zaman biraz mahcup ve mütevazidir. Yalan ise velveleci ve mağrurdur.

Mustafa Kemal Atatürk, bilmeyen ve inanmak istemeyenler için bir kez daha hatırlatayım, ömrü savaş cephelerinde geçmiş bir kahraman, tarihe mal olmuş nadir askeri ve siyasi bir dehadır. Onun ideolojisini ve inkılaplarını beğenirsiniz veya eleştirirsiniz ama tarih huzurunda hakkını teslim etmek zorundasınız.

O mektepli bir askerdir. Başarılı eğitim hayatının semeresini savaş cephelerinde de göstermiştir. Hem memleketi işgal edenlerle savaşarak zaferler elde etmiş, hem de askerlerin cephelerdeki cansiperane kahramanlıklarını Saray’ın ikbaline kurban edenlerle, yeri ve zamanı geldiğinde, mücadele ederek yeni bir devletin temelini atmaya muvaffak olmuştur. 

Evet Osmanlı’nın devlet, toplum, ahlak ve medeniyet olarak çürüdüğü, ömrünü doldurduğu bir gerçekti. Yerine yeni devlet ve/veya devletlerin kurulmasının gerekliliği de ayrı bir gerçekti. Atatürk’ün çürümeye sebep olarak gördüğü değer ve anlayışları toptan kaldırarak, onların yerine yeni değerler manzumesini yeni devletle beraber inşa ettiği de gerçektir. Bu yöntemde eleştirilecek şeyler elbette vardır. Yeri geldiğinde biz de makul eleştirilerimizi yapıyoruz. Yaşadığı zamanda da onun icraatlarına muhalefetten eleştiriler getirilmişti. Bunun üzerine o, 1927 yılında TBMM’de, 36 saatlik bir nutuk ile icraatlarını savunmuş, mücadelesinin tarihini ortaya koymuş ve “Nutuk” adlı eser ortaya çıkmıştır. 

Böylece bu Nutuk, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi tarihi olarak gelecek nesillere anlatılmaya başlanmıştır. Hala anlatılıyor.

Mustafa Kemal’in kötü bir taklitçisi olan Erdoğan da yeni bir Nutuk yazmaya heveslenmiş. Belli ki bu Nutuk’u, Atatürk’ün Nutuk’unun yerine ikame etmek ve gelecek nesilleri de zehirlemek istiyor. Hatta ballı maaş alan önemli sayıda vakanüvis de Erdoğan’ın hayatını bir kahramanlık destanı olarak realize etmeye çalışıyor. Epey zorlandıklarını duydum. Erdoğan’ın hayatındaki karanlık noktaları anlatmakta ve izah etmekte zorlanıyorlarmış. Üstelik destanlaştırmaya değer, mert, cesur ve gerçek bir kahramanlık da bulamıyorlarmış. 

Nasıl zorlanmayacaklar ki? 

Henüz doğmamış çocuğundan şahsına yazılan mektubu, bir türlü ibraz edilemeyen üniversite diplomasını, tek mal varlığı olan parmağındaki yüzüğü, 17/25 sıfırlama kayıtlarını, denizlerde yüzen gemicikleri, Man adasına kaçırılan paraları, Sümeyye Suikastı’nı, Burak’ın trafik kazasını, Bilal’in doktora macerasını, Damadın oyun ve eğlencelerini, Erdoğan’dan önce yapılan üniversiteler ve havaalanlarının nasıl Erdoğan tarafından yapıldığını, Fethullah Gülen ile olan ilişkilerini, 15 Temmuz’u kimden, nasıl ve ne zaman duyduğunu, tankların egzozuna don ve atlet sokularak nasıl durdurulduğunu, F-16’lara karşı nasıl mücadele edildiğini, sahte Açılım Süreci’ni ve Masa’nın nasıl devrildiğini, Suriye’deki terör örgütleri ile olan ilişkisini, Dolmabahçe görüşmesini, Kremlin’deki esas duruşları, Ergenekon ile flörtünü, Doğu Perinçek ve ekibin aşkını, hileli seçimleri, eski yol arkadaşlarının cümlesinin neden ondan ayrıldığını, bozulan ekonomiyi, tükenen tarımı, yozlaşan eğitimi, yalnızlaşan dış siyaseti, dejenere ahlakı, parça parça edilen toplumu… ve daha bunun gibi birçok karanlık sayfayı izah ve realize etmekte zorlanıyorlarmış. Onun için de Erdoğan’ın Nutuk’u bir türlü irad edilemiyormuş. Sürekli erteleniyormuş.

Evet anlıyorum. Erdoğan yeni bir rejim kurdu ve bir kahramanlık hikayesine ihtiyacı var. Ancak böyle bir kahramanlık hikayesi üzerinden rejimini sürdürebilir. Elleriyle kurduğu bu hayırsız ve bereketsiz düzen üzerinden saltanatını hanedanına devredebilir. Ama çetin bir maceradır, atıldığı. 

Çetin, çünkü ne yazsa, karşısına onun öyle olmadığını, belgeleri ile ortaya koyacak cesur insanlar yaşamaya devam ediyor hala, bir yerlerde. Aleyhine delillerle dolu onlarca gazete ve televizyon kanalını, binlerce internet sitesini kapattı ve yüzlerce gazeteci ve aydını hapse attı. Ama hala gerçekleri yazan Ahval gibi haber mecralarına gücü yetmiyor. Evet bizler de bir tarih yazmaya devam ediyoruz.

Benim bu yazdığım zorlukları o da biliyor. Bildiği için Türkiye’nin tarihini bulanıklaştırmaya, onun değerlerini istismar etmeye, Milli Mücadele, Misak-ı Milli, Tekalif-i Milliye ve vatan-millet gibi kavramları değersizleştirme çalışıyor. Böylece o pek değerli tarih mirası üzerinde, hatta onu yok sayacak şekilde, kendi sahte ve yalan tarihinin zeminini hazırlamaya çalışıyor. Tarihi kavramları bağlamından koparıp kullanması bir cehaletten ziyade böyle bir art niyetin ürünüdür.

Ama bu çabada beyhudedir. Evet gerçeklerin her zaman ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır, derler. Doğru. Aslında gerçek güneş gibi ulu orta durmaktadır da, bazen yalancı bulutlar onu görmemize mani oluyor. Erdoğan’ın Nutuk’unu yazanlara şöyle bir cümle ile başlamalarını tavsiye ediyorum:

…Ve insan aldandı!