AKP Türkiye gemisini tahrip edip batırdıktan sonra, gayr-ı memnun olarak AKP’den ayrılıp siyaset arenasına çıkan sabık AKP’liler, Deva ve Gelecek isimleri ile iki yeni parti kurdular. Yalnız mezkur parti mensuplarının AKP’den ayrılışlarının gerçek sebepleri henüz netleşmemiştir.
Türkiye’yi değersiz bir meta gibi uçurumdan yuvarlayan AKP iktidarında başbakanlık, başbakan yardımcılığı, bakanlık ve milletvekilliği gibi rollerinden pişmanlık duydukları için mi ayrıldılar (ben böyle bir itiraf duymadım), yoksa AKP’nin ebedi şefi Recep Tayyip Erdoğan onların siyasi hırs ve ikballerine mani olup önlerine set çektiği için mi?
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin karanlık geleceğine büyük hazırlığın yapıldığı ve Türkiye tarihindeki en büyük kırılmalardan birinin yaşandığı 2014-2016 yıllarında iş başında olan hükümetlerin Başbakan’ı idi. Deva Partisi’ni kuran Ali Babacan ise mezkûr dönemin Başbakan Yardımcısı. Hülasa enkaz döneminin iki etkili ismi. Yıkım devam ederken bile 2019 yılına kadar AKP’den istifa etmemiş, belki rejimin değişmesi gibi hayati politikalara da destek vermiş isimler.
Bu dönemde, Türkiye’de o döneme kadar yaşanmamış ölçüde büyük hukuksuzluklar yaşandı. Gerçek terör örgütlerine yol verilerek hunharca katliamların yapılmasına, en hafif ifadesi ile, zemin hazırlandı. Dökülen kanların AKP oylarına arttırması karşısında nebbaş memnuniyetlerini izhar etmekten çekinmediler.
Her şeyden önemlisi Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet çarkının 17/25 Aralık Operasyonları ile ortaya çıkarılmasına, yargı darbesi gözü ile bakan bu zevattı. Bugün hükümeti eleştiren bu zevattan devleti soyan bu çeteye karşı, o dönemde herhangi bir tepki görmedik. Bilakis Erdoğan’ın yanında durdular ve onu korumak için canhıraş bir mücadele verdiler. Yaptıkları yolsuzluktan dolayı bakanlık görevlerinden istifa eden dört bakan, bu dönemde ve bunlar tarafından aklandı.
Bu dönemde Anayasaya aykırı olarak medya kuruluşlarına polis baskınları yapıldı ve medya araçlarına el konuldu. Bu dönemde Başbakan kendi yandaş hakim ve savcıları HSYK seçimlerini kazansın diye propaganda faaliyetleri yürüttü. Hatta rüşvetçileri yakalaması beklenen adalet mensuplarına, kendi yandaş yargı mensuplarını seçmeleri için maaşlarına biner lira rüşvet zam verdi. Böylece bütün yargıdaki rüşvet çarkı bu hükümet zamanında kurumsallaştırıldı. Şimdi ise ektikleri rüzgârın bir fırtınaya dönüşmesinden şikâyet ediyorlar.
Bu dönemde meydana gelen Barış Masası’nın devrilmesinden, Suriye iç savaşına müdahil olmaya kadar birçok yanlış politikayı anlatmak için ciltlere ihtiyaç duyulduğundan şimdilik kısa kesiyorum.
AKP barış, huzur, refah, insan hakları ve demokrasi gibi değerleri savunan insanlar için bir hayal kırıklığıdır. Erdoğan bu hayal kırıklığının yularının elinde tutan kişi olmasına rağmen, AKP ile yolu bir şekilde kesişmiş olanlar da birer hayal kırıklığına dönüşebiliyorlar.
2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bunu tecrübe ettik. Sayın Abdullah Gül o dönemde Cumhurbaşkanlığı adaylığı için çalışırken, güzel günlerin hayalini kuranlar için umut olmuştu. Nihayet karanlık bir devrin sonuna geldiğimiz vehmine kapılmıştık. Ama her şey askeri bir helikopterin Abdullah Gül’ü ziyaret etmesi ile bozuldu. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Erdoğan hesabına Gül’ü ziyaret ederek adaylıktan vazgeçirmeye çalışmıştı.
İşte asıl tehlikeli nokta burası. Eskiden birlikte yol yürümüş, ortak bir geçmişe ve ortak dostlara sahip AKP, Saadet, Gelecek ve DEVA liderlerini bir masa etrafında buluşturacak ne tür çalışmalar yapılıyor? Yaşını başını almış Oğuzhan Asiltürk’ün çalışmalarını görüyorsunuz. Erdoğan ile Asiltürk’ü bir masa ve ortak hedef etrafında bir araya getiren saikler nelerdir?
Davutoğlu’nun yakın arkadaşı ve Erdoğan’ın kara kutusu Hakan Fidan, yarın bir vesaite atlayıp Davutoğlu’nu Erdoğan ile bir ittifaka ikna etmeye gidebilir mi? Ya da Hulusi Akar yanına İbrahim Kalın’ı da alıp Babacan’ı ikna turlarına çıkabilir mi? Kimse böyle bir şey olamaz, diyemez.
Erdoğan, her gün daha da fazla su alan, batmaya mahkûm bir geminin yolcusu. Batı Erdoğan’ı çoktan gözden çıkardı. O da bunu biliyor. Göstergeler yalapşap bir seçimi bile kazanamayacağını işaret ediyor. Bundan dolayı Erdoğan bir tarafta içeride kaos çıkartarak seçimsiz bir gelecek için çalışırken, diğer taraftan, olur da seçim sandığı gelirse, eski yol arkadaşlarını yanına çekmeye, kerhen de olsa desteklerini almaya çalışıyor. Saadet, Gelecek ve DEVA an itibari ile Erdoğan’ın Cumhur ittifakına katmaya çalıştığı partiler. Milli Görüş hareketinin oğul vermesi ile kurulan bu partilerin hepsinin üzerinde birer muvazaa partisi olma şaibesi vardır.
Kerhen demişken, Kerhen Milliyetçi Cephe Hükümeti’ni hatırlamak da fayda vardır. Türkiye 12 Eylül Darbesi’ne doğru sürüklenirken en önemli misyonu Milliyetçi Cephe Hükümetleri eda etmiştir. Milliyetçi Cephe Hükümetleri darbeye zemin hazırlamaktan bakşa bir işe yaramamıştır dersek yeridir.
Rahmetli Süleyman Demirel I. Milliyetçi Cephe Hükümeti’ni, AP (Adalet Partisi), MSP (Milli Selamet Partisi), MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) ve CGP (Cumhuriyetçi Güven Partisi) koaliasyonu ile kurmuştu. 1977 Seçimlerinde rahmetli Ecevit’in CHP’si % 41 almasına rağmen Meclis’te hükümet kuracak sandalyeye ulaşamamıştı. Ama MHP ve MSP’nin desteğini alan Demirel II. Milliyetçi Cephe Hükümeti’ni kurmuştu. Ancak koalisyonda gerginlikler devam etmiş ve AP’de istifa eden 11 milletvekilinin CHP’ye katılması ile bu Hükümet düşmüştü.
Sırf soldan bir parti hükümet kuramasın diye, Demirel’e dışarıdan destek veren MHP ve MSP, bir azınlık hükümeti kurması için güvenoyu verdiler. Erbakan hükümete “kabul” dedikten sonra, “ama tabi kerhen” diyerek hükümetin de ismini koymuş oldu. Kerhen Milliyetçi Cephe Hükümeti. Bu Hükümetin 12 Eylül Darbesi ile yıkıldığını da ekleyelim.
2018 Seçimlerinde Erdoğan’a hayat öpücüğünün, adaylığını koyma cesareti göstermeyen Abdullah Gül ile Millet İttifakı’nın oylarını parçalamak için adaylığını koyan Meral Akşener tarafından verildiğini hatırdan çıkarmayalım. Akşener’e rağmen Gül aday olabilseydi, seçim ikinci tura kalabilir ve kazanabilirdi. Eğer seçim ikinci tura kalsaydı Akşener, Gül’e karşı Erdoğan’ı destekler miydi? Bu ihtimalin derin bir analizinin yapılması ve aynı zamanda bu sorunun Akşener’e de sorulması gerekiyor.
Er ya da geç sandık önümüze geldiğinde Meral Akşener’in tavrı nasıl olacaktır? Erdoğan’a bir dönem daha hediye edecek midir, etmeyecek midir? Soldan bir aday ortaya çıktığında Gelecek ve DEVA’nın tavrı nasıl olacaktır? Birer muvazaa partisine dönüşüp, kerhen de olsa Erdoğan’a destek verecekler midir, vermeyecekler midir? Bu soruya net bir şekilde “asla ve kat’a” diyebilecekler midir?
Yoksa tekrar ısırılacak mıyız?