Fikirler Tartışılmıyor Artık

 

Çin atasözü diye rivayet edilir:

“Büyük kafalar fikirleri, orta kafalar olayları, küçük kafalar kişileri tartışır.”

Son bir yıllık tartışmalara baktığımızda Türkiye’de büyük kafa sayısında hatırı sayılır bir azalma olduğunu söyleyebiliriz. Ya da büyük sandığımız kafaların, hiç de büyük olmadıkları ortaya çıkmış oldu.

İstibdat dönemlerinin bir özelliği de fikirlerin değil, olayların ya da kişilerin tartışma konusu yapılması veya hedef haline getirilmesidir.

Fikirlerle mücadele etmeyi göze alamayanlar, fikir sahiplerine saldırır, onları yok etmeye çalışır.

Özgürlüğün olduğu dönemlerde fikir tartışmaları yaşanır. Herkes kendi düşüncesini özgürce pazara sürer ve her düşüncenin bir alıcısı bulunur.

Özgürlüğün gerilemeye başladığı dönemde, belli düşüncelere saldırılar düzenlenir ve düşünce yok edilmeye çalışılır. Bu bile nispeten özgür bir dönemdir.

Özgürlüğün yok edildiği dönemlerde ise düşünceler tartışılmaz. Düşünen insanlara itibar suikastları düzenlenir. Bazı düşünürler tehlikeli ve düşman olarak ilan edilir. Onların üzerine, düşünmemenin mekanize birlikleri bindirilir ve toplu imhaya girişilir.

Yakın tarihimize baktığımızda ise şöyle bir tablo önümüze çıkmaktadır:

Özal dönemi, düşüncelerin özgürce tartışıldığı özgürlük dönemidir.

28 Şubat dönemi ise irtica adı altında dini düşüncenin tartışıldığı ve düşman ilan edildiği dönemdir. Yani yarı özgür dönemdir.

AKP dönemi ise düşünen insanların hedef haline getirildiği ve düşünmenin yasak edildiği dönemdir.

AKP ile alakalı tespitimi acımasız bulanlara bir kaç örnek vermeliyim.

AKP’nin ilk yıllarında 28 Şubat sürecinin etkileri devam ettiğinden belli düşünceler üzerinden tartışmalar devam ediyordu. 28 Şubat’ın etkisi kırılıp ve AKP’nin iktidarı tahkim edildikçe düşünce yerine, düşünceyi temsil eden şahıslara itibar suikastlarının düzenlenmeye başlandı.

Mesela bu dönemde Ülkücü (Milliyetçi) Düşünce tartışılmadı. Ama Ülkücü düşüncenin temsilcilerine kaset komplosu düzenlenerek, Ülkücü düşünceye darbe vurulmaya çalışıldı.

Yine, Ülkücü Düşünceyi yeniden ve güçlü bir şekilde yorumlayan Muhsin Başkan ortadan kaldırıldı.

CHP’nin Sosyal Demokrat düşüncesine de Deniz Baykal’a itibar suikastı düzenlenerek darbe vurulmaya çalışıldı.

Benzer bir durum BDP’li Bengi Yıldız’ın da başına geldi. Buradaki amacın Kürtçülüğe bir darbe olduğundan şüphe yoktur. Roboski katliamı da bu düşünceyi temsil eden bir şahsı ortadan kaldırma gayreti idi.

Kemalist düşüncenin temsilcileri Ergenekon Terör Örgütü adı altında hapishanelere gönderildi. Kemalizm ise hala tartışılmamaktadır.

Hatta Fenerbahçelilik bile tahammül edilemeyen bir düşünce olduğundan, Fenerbahçe’nin Başkanı Aziz Yıldırım bile hapse atıldı.

Bütün bu süreçlerden sonra sırada Nurculuk düşüncesinin temsilcileri vardı. Nurculuğun en güçlü temsilcisi Fethullah Gülen’in şahsına yönelik muazzam bir kampanya başladı. Hatta bu kampanyaya destek için din adamlarından ve diğer Nurculardan destek alındı.

Savaş bütün şiddeti ile devam ederken, kimsenin aklına O’nun düşüncelerini tartışmak ve düşüncelerindeki kusurları bulmak gelmiyor. Ya da kimse O’nun düşüncelerini tartışmaya cesaret edemiyor.

Mesela Fethullah Gülen’i bitirmeye çalışan iradeye destek veren 110 kadar ilahiyatçı var. Bu ilahiyatçılar kendi alanları ile alakalı olarak Fethullah Gülen’in Tefsir, Fıkıh, Kelam, Hadis, Hitabet, Tasavvuf ve Mantık ile alakalı yazmış olduğu ya da irticalen beyan ettiği ve hepsi göz önünde olan eserlerinde Kitap ve Sünnete yani dinin ruhuna –varsa- aykırılıkları bulup tespit etseler ve bizi aydınlatsalar daha iyi olmaz mı? Onlara yakışan böyle bir tavırdır. Yoksa bir insanı yok etmekle O’nun düşüncesini yok edemezsiniz.

Böyle bir çalışma düşüncenin namusunu kurtarmaya yönelik bir çalışma olacaktır. Bu da ilahiyatçıları büyük kafalar kategorisine koyacaktır.

Toplumun büyük kafalara ihtiyacı her geçen gün artmaktadır. Yoksa bu kadar hissizlikle bir toplum yaşar sanıyorsanız!

Pek Yanlış!!!