Amerikan Düzeni, Trump ve Yeni Dünya Düzeni..

Avrupa’da 16. yüzyıla kadar gizemli bir varlık olarak kabul edilen tabiatın sırları, Galileoile beraber çözülmeye başlanmıştı. Newton ile fiziğin gelişmesi neticesinde; tabiatın bilimle anlaşılabileceği ve tabiat düzeninin Tanrı tarafından yaratıldığı fakat Tanrı’nın artık bu düzene müdahale etmediği, düşüncesi gelişmişti. Newton’un bu düşüncelerine bina etmek üzere, dönemin sosyal bilimcileri, sosyal ve siyasal bir düzen inşa etmek için çalışmalar yapmaya başladılar.

Yeni Batı medeniyeti bu düşünceler üzerinde inşa edilmiştir. Bu düşüncenin özeti şudur: Tabiatta var olan mekanik düzen gibi, akıl ve bilimin ışığında mekanik bir toplum ve mekanik bir devlet inşa etmek mümkündür. Bu mekanik toplum ve devletin inşasında Tanrı’nın herhangi bir müdahalesi olmayacak ve kanunları, tıpkı tabiat kanunları gibi katı ve değişmez olacaktı.

Gerçekken de tabiat kanunları gibi, sosyal ve siyasal kanunlar ortaya koymak sureti ile mekanik bir sistem inşa edilmiştir.

ABD örneğine dönecek olursak; ABD sosyal ve siyasal düzeninin inşasında; mekanik devlet düşüncesi ile kanlı geçen iç mücadele tecrübeleri etkili olmuştur. Bundan dolayı akıl ve bilime dayanan bir “Mekanik Ülke” olarak tanımlanabilir ABD. Bu iki birikim neticesinde kurulan ABD mekanik düzenine, değişen siyasal iktidarlar, genellikle olumlu katkı sağlamışlardır. Bu katkıdan dolayıdır ki ABD, sürekli bir ilerleme hali göstermiştir.

Donald John Trump’ın ABD’nin yeni başkanı seçilmesi, ABD mekanik düzeni ile bütünleşen insanlarda, kaos endişesi doğurmuştur. Çünkü Trump ABD mekanik düzenine akıl ile beraber duygularını da katarak müdahale ediyor.

ABD’de yaşayanlar bilir. Mesela, bir sürücü Ferrari’ye de binse trafik kurallarına uyar. Trafikte benim kullandığım üç bin dolarlık araba kadar hız yapabilir. Benim durduğum kırmızı ışıkta o da durur. ABD mekanik düzeninin bir yansıması olan katı trafik kurallarına herkes tâbi olur. Uymak istemeyenler yüklü bir ceza ile karşı karşıya kalır.

İşte Trump yeni bindiği süper araç ile, kuralları ihlal etme pahasına, hem ABD içinde hem de ABD dışında hız yapmaya karar vermiş durumda. Dedim ya duyguları ile hareket ediyor diye. Bu durumu anlayan ABD halkı ve yargısı hemen tepkisini ortaya koydu, tıpkı trafik kurallarını, az da olsa, ihlal eden birine karşı tepkisini ortaya koyduğu gibi.

ABD dışındaki devletler/halkların, ABD halkının taşıdığı endişeden daha çok, endişe taşımaları gerekiyor. Nitekim gelişmiş Batı devletleri ve halkları tepki vermekte gecikmediler. Endişenin derinliğinden olsa gerek, geri kalmış ülkeler henüz ciddi bir tepki ortaya koyamadılar. Bu anlaşılabilir bir durum.

Trump’ın Türkiye’ye nasıl bir etkisi olur, sorusuna cevap vermek gerekirse bazı verileri ortaya koymak gerekir. Trump’ın ortaya koyduğu iki temel paradigma derin derin düşünmemizi iktiza ettiriyor. İlki Rusya ile yakınlaşma, ikincisi radikal İslamcı hareketlerle ve/veya İslamcı (!) terör ile mücadele kararı.

Trump’ın Rusya’yı İslamcı (!) terör ile mücadele için yeni müttefik olarak belirlemesi, “denge politikası” yürüten İran ve Türkiye gibi ülkelerin bütün planlarının bozulması anlamına geliyor.

Tarihi biraz kurcaladığımızda, benzer bir durumun Osmanlı Devleti’nde de yaşandığını görürüz. Fransa’nın Mısır’ı işgal etmesi ile beraber Osmanlı Devleti, toprak bütünlüğünü muhafaza etmek için gah Rusya’ya, gah İngiltere’ye gah Fransa’ya yaklaşmak sureti ile toprak kaybını engellemeye çalışmıştır. Ama neticede Sykes-Picot Anlaşması ile İngiltere ve Fransa, daha sonra Rusya da katılarak, Osmanlı Devleti’ni paylaşmaya karar verdiler. Böylece denge siyasetinin, Devlet’in ömrünü uzatsa da, kurtarmaya yetmediği görülmüş oldu.

Söz konusu olan gerileme olunca “denge siyaseti” makul olabilir ama ilerleyen ülkelerin denge siyaseti takip etmeleri, makul olmaktan ziyade maceraya benzemektedir.

1945 yılında Stalin’ın Boğaz’lardan hak talebi neticesinde Türkiye, ABD ile ittifak kurmuş ve böylece hem toprak bütünlüğünü muhafaza etmiş, hem de demokrasi ve ekonomi sahalarında ilerleme kaydetmiştir. Sayın Ahmet Davutoğlu’nun yeniden realize ettiği “denge siyaseti” ile Türkiye, gah ABD’ye yaklaşıp Rusya ile kavga etmiş, gah Rusya ile yaklaşıp Batı ve ABD ile tartışmıştır. Bu konuda çok örnek verebilirim. Bu yeni denge politikasında lokal başarılar elde edilse bile, kesin netice alınmış bir başarı hikayesi göstermek çok zordur.

Trump’ın Putin ile ittifak kurmaya karar vermesi, en çok da denge siyaseti yürüten Türkiye’yi düşündürmelidir. Böyle bir ittifak durumunda Türkiye’nin bütün paradigması çöker. Daha da tehlikelisi, Sykes-Picot türü bir paylaşımın ortaya çıkmasıdır.

Serde tarihçilik olunca aklıma deli sorular geliyor işte. Umarım benim kurduğum paradigma tümden çöker de rahat bir nefes alırım.