Politikacılar tarih boyunca, iktidarı elde etmek ve/veya iktidarlarını devam ettirmek için çeşitli yöntemlere başvurmuşlardır. “Korku” duygusu politikacıların başvurduğu önemli araçlardan biridir.
Cengiz Han, Çin’i ele geçirdikten sonra Batı’ya yani İslam Dünyası’na gözünü dikmişti. Batı’da yani İslam Dünyası’nda Harzemşahlar en parlak dönemini yaşıyordu. Harzemşahlar İslam Dünyası’nın önemli bir koruyucusu konumundaydı. Cengiz Han, Muhammed Harzemşah’dan, ilişkileri geliştirmek için, tüccarlar göndermesini istemişti. Bunun üzerine Harzemşah da beş yüz kişilik bir heyeti, Cengiz’in ülkesine gönderir. Heyet büyük bir sevinçle yola çıkar. Uzun bir yolculuktan sonra, Cengiz’in çadırına yaklaşır ve çadırın yanında parlayan bir tepe dikkatlerini çeker. Tesadüf bu ya! yol da o parlak tepenin önünden geçiyordu.
Tepe insan kemiklerinden yapılmıştı. Cengiz Han’ın öldürdüğü insanların kemikleri. Kemik tepesinin önünden geçen tüccarlar dehşete kapılmıştı.
Cengiz tüccarlara yüksek bir alaka gösterir ve onlarla ticari anlaşmalar imzalar.
Ama tüccarların aklında ne Cengiz’in verdiği değerli hediyeler, ne de gördükleri izaz u ikram kalmıştı. Memleketlerine dönünce her tüccar kendi şehirlerinde kemik tepesinden bahsediyordu. Bütün memlekete Cengiz gelmeden, korkusu yayılmıştı. Böylece Cengiz, yapacağı işgalin psikolojik altyapısını oluşturmuştu. Zaten bir müddet sonra bütün İslam Dünyası da Moğol istilasına maruz kaldı.
Yirminci Yüzyıl’da böyle bir korkuyu kendi vatandaşlarına yaşatan liderlerin başında Enver Hoca gelir. Enver Hoca iktidarı korku üzerine bina edilmiştir, dersek yanlış olmaz. Hoca, 1946-1985 yılları arasında Arnavutluk’u dünyaya kapatmış ve demir yumrukla idare etmiştir.
Enver Hoca Arnavutluk’u, sözüm ona, ABD’nin nükleer saldırısından korumak amacı ile ülkenin geneline yaklaşık 750 bin adet sığınak yaptırmıştı. “Bunker” adı verilen bu sığınaklarda, bir ailenin bir kaç gün dışarı çıkmadan yaşayabileceği bir ortam hazırlanmıştı. Halk yoksulluk içinde olduğu halde bu bunkerlere milyonlarca dolar harcanmıştır. Belli aralıklarla nükleer saldırı sirenleri çalınır ve halk bunkerlere koşardı. Böylece, nükleer saldırı korkusu yaşayan halk, Enver Hoca’nın etrafında toplanmış ve Enver Hoca’nın kırk yıllık iktidarını perçinlemiştir.
Bu gün dünyada bir çok politikacı Enver Hoca’yı örnek almış durumda. Son ABD seçimlerinde İslami (!) terör tehdidi halk tarafından satın alındı. Batı’da başlayan İslamifobik davranışlar, politikacıların iktidar araçlarından biri haline geldi.
Batı’da bunlar olur da İslam ülkelerinde olmaz mı? İslam Dünyası’nda da Batı düşmanlığı, Yahudi düşmanlığı ve Hristiyan düşmanlığını ifade eden söylemler, her gün biraz daha dozunu artırmaktadır. Doğu’da ve Batı’da korkuya dayalı bu söylemler, Samuel P. Hungtington’ın “Medeniyetler Çatışması” tezine hizmet etmektedir.
Halbuki 2004 yılında Türkiye, İspanya ile beraber, Medeniyetler İttifakı projesinin başkanlığını yapıyordu.
Sayın Erdoğan da bu projenin başkanı idi.