Referandum ve Din

Referandum günü yaklaştıkça, referandum tercihine dair tartışmalar siyaset zemininden, din zeminine, oradan da itikat zeminine doğru kaymış bulunuyor.

Madem referandum konusu din ve inanç zeminine kayıyor, öyleyse “Müslüman bir kişinin böyle bir referandum karşısında yaklaşımı nasıl olmalıdır?” sorusu cevaplanmalıdır.

“Müslüman nasıl bir tavır sergilerse imanı tehlikeye girmez?” sorusuna cevap verilmelidir.

Evvela din-siyaset ilişkilerinin insanlık tarihi kadar eski olduğunu ifade edelim. Din-siyaset ilişkileri, bir bakıma, din-siyaset mücadeleleri şeklinde devam edegelmiştir.

Hazreti Adem yeryüzünde, evlatlarından mürekkep ilk insan topluluğu arasındaki ilişkileri düzenlemek için, o küçük topluluğa yetecek oranda, ilahi kanunları vahiy yoluyla ortaya koymuştu. Hazreti Adem’in dini sistemine karşı, Kabil kendi siyasi sistemi ile ortaya çıkmış ve öz kardeşinin kanını dökmüştür. Böylece, “hakkı kuvvette kabul eden” ve bu kuvveti kullanarak kan döken, siyasi sistemin de temeli atılmıştır.

Kur’an-ı Kerim’de anlatılan peygamber kıssalarına baktığımızda, dini sistem ile siyasi sistemin mücadelesini açıkça görürsünüz. İnsanlar dini sistemi ya unutmuş, ya da tahrip etmişler. Bunun neticesinde siyasi bir düzenin veya o düzenin temsilcisi olan kişinin tahakkümü altında halk inim inim inlemeye başlayınca, Allah o mazlum insanlara, yeni peygamberler göndermiş ve dini sistemi, tekrar ortaya koymak sureti ile adaleti tesis etmiştir. Peygamberler dönemi Hazreti Muhammed (AS) ile kapanınca bu misyon, müçtehit alimler eliyle devam etmiştir.

İnsanlık, hiç bir döneminde son üç asırda olduğu kadar, zulme maruz kalmamıştır. Aydınlanma menşeli siyasal sistemler, barbarca ve hunharca, milyonlarca insanı katletmiştir. Bu siyasi rejimlerin ortaya çıkış amacı ise, ilginçtir, dini kaynaklı mücadeleler sonucunda dökülen kanı durdurmak…

Ama gel gör ki; sadece Birinci Dünya Savaşı’nda yaklaşık olarak 14 milyon, İkinci Dünya Savaşında ise 73 milyon insan hayatını kaybetmiştir.

Bu savaşların kaynağı din değil, siyasettir.

Siyaset kurumları, bütün dünya sathında kan dökmeye devam ediyor hala…

Görüldüğü üzere siyasetçiler, her zaman, hangi dinden olursa olsun, din adamlarından çok daha zalim olmuşlardır.

Öyle bir zulüm ki, kundaktaki bebeklerin dahi, canına kıyılmıştır.

Tıpkı Firavun’un yaptığı gibi.

Tarih buna şahittir.

Konumuza dönecek olursak; II. Mahmud’dan itibaren dini mahiyetini iyice kaybeden Osmanlı Devleti’nin siyasal sistemi yıkılınca, Türkiye’de, o seküler sistemin devamı ve daha zorba olan bir sistem kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti rejiminde din, siyasal düzeni devam ettiren en önemli araçlardan biri olmuştur. Bu amaçla kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı bu rejimin en önemli emniyet supaplarından biri olup, misyonunu kusursuzca ifa etmeye devam ediyor…

Türkiye Cumhuriyeti rejiminin İslami siyasi sistem ile bir alakası var mıdır?

Bu sorunun cevabını Türkiye’de yaşayan her Müslüman bilir. Ama tekrar cevap vereyim: Hayır.

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor O:

“…Artık bugün kâfirler dininizi söndürmekten ümitlerini kestiler. Öyleyse onlardan korkmayın, Benden çekinin. İşte bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslâm’ı beğendim…” (5:3)

“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, Bilsin ki bu din asla ondan kabul edilmeyecek Ve o ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” (3:85)

Allah razı olduğu, kemale erdirdiği ve insanların dünya ve ahiret saadetlerini temin eden sistemin adı İslam’dır. Bunun siyaset alanındaki adı ise Şeriat’tır.

16 Nisan’da Türkiye’de yapılacak referandum ise, Türkiye’nin laik sistemi içinde bir düzenlemedir ve İslamiyet ile uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur. Bunu İslami görmek ise, en hafif ifadesi ile İslam’ı tahrif etmeye çalışmaktır.

Pekala İslami olmayan bir sistemde Müslümanların yaklaşımı nasıl olmalıdır?

Müslüman bir kişi evvela, bu referandumun İslam dini ile alakasının olmadığını kabul edecek. Bunu böyle kabul etmek İmanın selameti açısından önemlidir. Sonra isterse sandığa gidip, kendi menfaatlerine yakın gördüğü EVET veya HAYIR seçeneklerinden birini, “Ehven-i Şer” görüp, tercihini yapacak. Ama her iki tercihin de din ile, iman ile, ahiret ile alakasının olmadığını bilecek.

Sadece iyi niyetini muhafaza ederek oyunu kullanacak ve niyetinin mükafatını alacak.

Oy kullanmamak da bir tercihtir. Önüne konan bu tercihlerden hiçbirini kabul etmediğini ifade eden bir tercih…



About Me

Ali Agcakulu is an academic, author, and columnist. After he graduated from the Graduate School of Social Sciences at the Yildiz Technical University in 2016, he worked as a Postdoctoral research fellow at The Catholic University of America. He published two books; “The Brief History of Kurdish Nationalism” and “Said Nursi’s Political Theory or The Reform of Islamic Political Thought”. As a journalist, he was a columnist with Rota Haber and Ocak Medya news websites between 2015-2019. He also has many academic and semi-academic articles published in various magazines and newspapers. He is currently a columnist with the Ahval News website. His expertise is on the history and philosophy of Turkey’s relationships between religion and politics.

Haber bülteni

%d blogcu bunu beğendi: