Eric Hobsbawm ve Benedic Anderson’ı okuyanlar bugün yaşananları daha iyi yorumlarlar şüphesiz. Hobsbawm ve Anderson iki zıt kavramı bir araya getirerek, aslında, modernizmin kendi içindeki çelişkilerine işaretle yeni medeniyet tasavvurunun gerçeklikten nasıl mahrum olduğunu ifade ederler.
Hobsbawm’ın Terence Renger ile beraber derledikleri “Geleneğin İcadı” kitabı; iki zıt kavram olan “gelenek” ve “icat” kavramlarını kullanarak, aslında, yeni toplumsal dinamiklerin oluşturulması veya canlandırılması için, geleneklerin yönetici elitler tarafından icat edilerek yeni toplum tasavvurunun gerçekleştirilmek istendiği ifade eder.
Anderson da “Muhayyel Cemaatler” kitabı ile iki zıt kavramı kullanır. “Hayali” ve “cemaat” kavramlarının bir araya gelmesinin sonucu olarak, milliyetçiliğin milletleri oluşturduğunu ifade eder. Muhayyel cemaatler yani tasarlanmış toplulukları oluşturmak için milliyetçiliğin bir araç olarak kullanıldığını anlatır.
Hem milliyetçilik hem de geleneklerin icat edilmesi, yönetici elitlerin hızlı toplumsal değişim isteklerinin şiddeti ile mütenasip bir kıvamda cereyan eder. Geleneğin icat edilmesi onun toplum nezdinde kabul edilmeyeceği anlamına gelmez. Bilakis eski denilen gelenekler de bir şekilde icat edilmiş ve toplum tarafından kabul edilmişlerdir.
Her iki kitabın özelliği, yeni bir durumu veya geleceği yorumlamak için değil, 16. yüzyıldan itibaren Avrupa’nın geçirdiği sosyal değişimi anlamlandırmak için yazılmış olmalarıdır. Modernizmin hakikat olarak insanlığa takdim ettiği vakıanın, kocaman bir hayal ve uydurma olduğu açıkça beyan edilir. Yani insanlık aldatılmıştır.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın, 15 Temmuz’u anma faaliyetlerini anlatırken yaptığı “tarihi önem” vurgusu ve yapılacak etkinliklerin türüne bakınca, aklıma “Geleneğin İcadı” geldi, ister istemez. Gerçekten de Ak Parti hükümeti Allah’ın bir lütfu olarak gördüğü hain darbe teşebbüsünden sonra, yeni bir millet inşa etme çalışmalarına hız verdi: “Tek millet”.
Mezkûr iki kitapta bahsedilen etkinliklerin tamamı ve hatta fazlası bütün şiddeti ile sahneye konuldu ilk günden itibaren. Anlaşılan yeni bir millet inşa çalışmalarını yürüten beyin takımı, derslerini iyi çalışmış ve bu kitapları didik didik etmişler. Tebrik etmek gerekir.
Ama kanaatimce, yanlış bir iş yapıyorlar. Çünkü geçmiş bir tarihte başarı ile uygulanan bir projeyi günümüzde taklit etmek aynı sonucu doğurmaz. 16. yüzyılda bir Fransız milleti ve 19. yüzyılda bir Alman milleti ve 20. yüzyılda bir Türk milleti inşa etmek için yapılanları benzer metot ve araçlarla taklit etmek aynı sonucu doğurmayabilir. Çünkü bugünün şartları çok farklı, ama çok farklı. Şimdi medeni toplumlar geçmişte bu yapılanları eleştirel açıdan gözden geçirerek, yapılan hataları ikrar edip düzeltme yoluna gidiyorlar.
Biz ise hala 18. yüzyılı veya 19. yüzyılı yaşamaya çalışıyoruz.
Biraz ilginç değil mi sizce de?