Zamanın Gerisine Düşüş

Cedlerinden kalan son mirasın da talan edildiğine şahitlik eden Necip Fazıl, “Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana” diyerek kendi döneminin siyasi portresini çizmeye çalışır.

AKP’nin son birkaç yılını tanımlamak için bundan daha güzel bir cümle aklıma gelmiyor.

İktidarın dilinde tarihler, rakamlar ve muhteşem bir gelecek taahhüdü.

2023, 2050, 2070 yıllarında dünyanın süper gücü olacağımızı ve bugünün süper güçlerinin de tarihin çöplüğünde yerini alacağını iddia ediyorlar. İleri bir tarihte devleti ve milleti medeni toplumların seviyesinin üzerine çıkaracaklarını, hatta uçuracaklarını vadediyorlar.

Öyle mi? İleri mi gidiyor, Türkiye?

Osmanlı Devleti, savaşlarda toprak kayıplarını durduramayınca, reform arayışlarına girer. Özellikle askeri alanda yapılan reformlar ile gerileme durdurulmaya çalışılır. Bir müddet sonra reformlar devletin diğer kurumlarına da sıçrar. Eğitim, hukuk, ticaret ve siyaset alanlarında da birçok yenilik yapılır. Hukuki ve siyasi reformları açısından Tanzimat Fermanı yeni bir dönemin başlangıcıdır. Özellikle II. Mahmut’un icraatları ile tahrip ettiği ve yıkılmayla karşı karşıya kalan imparatorluğu kurtarmak için ilan edilir, Tanzimat Fermanı.

II.Mahmut’un vefatından kısa bir süre sonra 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı ile;

  • Can, namus ve ırz güvenliği sağlanacak
  • Adil yargılamaya geçilecek
  • Mala-mülke el koyma anlamına gelen “müsadere” kaldırılacak
  • Bütün teb’aya eşit vatandaşlık hakkı verilecek
  • Rüşvet yasaklanacak
  • Adil bir vergilendirme sitemi kurulacak.

Aslında bu ferman ile devlet, yukarıda sayılan cürümleri işlediğini kabul etmekteydi.

Ne hazin durum ki, İslam’ın emrettiği güzellikler Batılılaşma adı altında ve Batının dayatması ile kabul ediliyordu.

Tanzimat Fermanı’ndan sonra Islahat Fermanı, I. Meşrutiyet, II. Meşrutiyet, III. Meşrutiyet kabul edilen TBMM’nin kuruluşu, Cumhuriyet’in İlanı, 1960 Anayasası ile Kuvvetler Ayrılığı ilkesinin kabul edilmesi ve 2010 Anayasa değişikliği yapılır. Yaklaşık iki asırlık bir reform sürecinin neticesinde Türkiye hukuki ve siyasi açıdan muasır medeniyet seviyesine yaklaşır.

Sonra, Ak Parti’de bir çizgi değişimi yaşanır ve Türkiye birkaç yılda, bayağı bir gerilemeye maruz kalır.

Zamanın gerisine düşüşü anlamak için, günümüze dair bazı soruları sormak gerekiyor. Bugünün Türkiye’sinde;

Can, namus ve ırz güvenliği var mıdır?

Adil bir yargılama var mıdır?

Vatandaşların mal güvenliği var mıdır?

Bütün vatandaşlar eşit midir?

Rüşvet var mıdır?

Adil bir vergi sistemi var mıdır?

Mesela; bir bakan kameraların karşısına geçip, Müslümanların 50 milyar liralık malına el konulduğunu övünerek anlatabiliyor ve bu görüntü tarihe geçiyor. Biz de vakanüvis olarak naklediyoruz.

Bir de bakıyorsunuz bazı iş adamlarının yüklü vergi borçları bir çırpıda silinirken, bazılarına yüklü vergi cezaları kesiliyor. Tarih bunu da yazıyor.

Küçük çocuklara taciz haberleri vicdanları kanatmaya devam ediyor. Ama bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın deniyor ve yılanlara yeni günler doğuyor.

Hapishanelerde öğretmenlere yer açmak için salıverilen katiller yeni cinayetler işlemeye devam ediyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Kimse söndürmeye koşmuyor.

Alevi, Kürt veya cemaat kimliğini ifade edenlere devletin kapıları kapanıveriyor. Nefret suçu ve bölücülük kayıtlara giriyor. Devlet aklı kayboluyor.

Bir rüşvet operasyonu ile bir günde onlarca polis suçüstü yakalanıveriyor. Nereden geldi bu polisler diye kimse sormuyor.

Aynı suçu işleyenlere, mensubiyetlerine göre farklı cezalar veriliyor. Biri tutuklanırken diğeri salıveriliyor. Adalet, Kral Faruk’un koynundaydı, onunla birlikte mezara girdi galiba.

Türkiye’nin nasıl geriye gittiğinin, zamanın gerisine düşüşünün somut örnekleri bunlar. Toplum bu hale ne kadar dayanır, bilmiyorum. Bugün kurulan hukuk sisteminin, toplumun küçücük bir kesime saadet vaat ettiği bir hakikat olsa bile, bu hukuk sisteminin doğuracağı komplikasyonların bütün toplum kesimlerini etkileyeceği muhakkaktır. Toplu bir çöküntü kaçınılmaz hale gelmektedir. Adalet olmayan yerde çöküntü kaçınılmaz olur çünkü.

AKP son iki yılda hukuki açıdan Türkiye’yi iki asır geriye götürdü. Tanzimat Fermanı’nda taahhüt edilen ve iki asırda ancak yerleşik hale gelen hukuk kaideleri rafa kaldırıldı ve Türkiye kan kaybetmeye devam ediyor.