Siyasi bir açıdan devletleri ikiye ayırabiliriz. Biri doğal devletler diğeri ise yapay devletlerdir.
Doğal devletlerin toplumları köklü bir tarihi mirasa, ortak kültürel değerlere ve ideal birliğine sahiptir.
Yapay devletler ise bunlardan mahrum olarak güncel siyasi kaygılarla kurulmuşlardır.
Türkiye, Rusya, Almanya, İran gibi devletleri doğal devletler; Yugoslavya, Çekoslovakya, Irak ve Suriye gibi devletleri ise yapay devletler olarak tanımlayabiliriz.
Yakın tarihte, yapay devletler olan Yugoslavya ve Çekoslovakya’nın parçalandığına şahit olduk. Mesela, Türkiye “Yugoslavya’nın toprak bütünlüğünü savunmak” gibi bir politika geliştirmedi. Bilakis Yugoslavya’dan ayrılan Bosna’nın, Makedonya’nın ve Kosova’nın yanında yer almayı tercih etti. Hatta bu devletlere asker gönderdi ve bu devletlerin ve ordularının yapılanmasına yardımcı oldu. Bu görevini başarı ile devam ettirdiğine şahit oluyoruz.
Şimdi Irak ve Suriye gibi yapay devletlerin de parçalandığına şahit oluyoruz. Ortadoğu’da demokrasi kültürü gelişmediğinden, bütün siyasi hareketler, maalesef kanlı oluyor. İspanya’da Katalanlar, İngiltere’de İskoçlar bağımsızlık talep ediyorlar, ama kan dökülmüyor. Buralarda müzakere yolu tercih ediliyor.
Gelelim Bağımsız Kürdistan meselesine. Ortadoğu’da yaklaşık Kürt nüfusu 30-40 milyon civarındadır. Kürtlerin kendilerine ait bir bağımsız devleti yoktur. Kürtlerin yaşadıkları ülkelerin onlara ne kadar sahip çıktıkları ve bu devletlerin aynı zamanda Kürtlerin de devleti olduğunu hissettirdikleri şüphelidir.
Yakın zamanda iki kez Kürtlerin devlet kurma teşebbüsü oldu. İlki, 1923-1929 yılları arasında SSCB tarafından, Karabağ topraklarında kurulan Kızıl Kürdistan’dır. Özerk olan bu eyalet Sovyetlerin milliyetler politikasının sonucunda kurulmuştur.
İkinci devlet ise yine Rusya’nın desteği ile İran’da kurulan Mahabat Cumhuriyeti’dir. 1946 yılında kurulmuş olan Mahabat Cumhuriyeti, bir yıl sonra İran tarafından yıkılmıştır. Barzani ailesi bu devletin kuruluşunda önemli bir rol oynamış, devletin yıkılışından sonra Mele Mustafa Barzani Sovyetler Birliği’ne sığınmak zorunda kalmıştır.
Şimdi Kürtler ve bağımsız Kürdistan’a destek veren devletler, üçüncü kez bir Kürt devleti kurma teşebbüsünde bulunuyorlar. Mesut Barzani, 25 Eylül’de yapacakları Bağımsızlık Referandumu konusunda ciddi bir irade ortaya koymaktadır. Bağımsız Kürdistan’ı kurmak için atılan bu adımın zamanlaması ve uluslararası meşruiyeti son derece önemlidir. Bağımsız Kürdistan’a şimdiye kadar İsrail dışında açık destek veren devlet olmadı. Destek veren olmadı ama, ABD, Rusya ve AB ülkelerinden ciddi bir itiraz da çıkmadı. Sadece zamanlama konusunda bazı tereddütler zikrediliyor.
Türkiye, bağımsız Kürdistan konusunda nasıl bir tavır ortaya koymalıdır? Bu soruyu şöyle de sormak mümkündür: Türkiye kurulması planlanan bağımsız Kürdistan için gerekli iç ve dış hazırlıkları yapmış mıdır?
Bağımsız Kürdistan için en az yüzyıllık bir hazırlığın varlığından bahsedebiliriz. Türkiye’nin, yapılan uluslararası hazırlıklara karşılık, askeri tedbirler dışında bir çalışması var mıdır? Türkiye, Açılım Süreci’nde böyle bir hazırlığı yapma fırsatı elde etmişti. Ama iç siyasi iktidar hesaplarından dolayı süreç rafa kaldırılmış ve elde edilen kazanımlardan geri adım atılmıştır.
Nüfusunun en az beşte biri Kürt olan Türkiye’nin, bağımsız Kürdistan düşüncesine karşı ciddi bir hazırlığından bahsetmek mümkün gözükmemektedir. Üstelik Türkiye’deki Kürt kökenli milletvekilleri bağımsız Kürdistan’a destek vermektedirler. En büyük destek de AKP’nin Kürt kökenli vekillerinden gelmektedir.
Türkiye’de yaşayan Kürtlerin, bağımsız Kürdistan fikrine verdikleri desteğin oranı ne kadardır, bilmiyorum.
Ama bu oranın yüksek çıkma ihtimali var ise, bu da üzerinde ayrıca durulması gereken bir konudur.