Türk Tipi İtiraf

Şimdi de Türk tipi itiraflara şahit oluyoruz; Türk tipi demokrasi ve Türk tipi Başkanlık sisteminden sonra.

Hatalarını ve günahlarını itiraf etmek kadim bir gelenek; hemen hemen bütün kültürler ve dinlerde var.

Mesela; Yahudilerde “günah keçisi” seremonisi var. Eski Ahit’te Kefaret Günü ayinlerinde Yahudiler bir yıl içinde işlenen günahları erkek bir keçiye yükler ve keçiyi Kudüs dışındaki bir uçurumdan aşağı atarlardı. Azazel adındaki kötü ruhu yatıştırmak ve Yahudileri günahlardan arındırmak için bu seremoni icra edilirdi.

Hıristiyanlarda ise “itiraf” biraz daha önemlidir. Halktan kişiler bir perde arkasında Papaz’a günahlarını itiraf edip yarlıgama dilerler. Yani günah çıkarırlar. Bu itirafın neticesinde affedileceklerini umarlar. Papaz da Tanrı’nın kendisine verdiği yetkiye dayanarak, o günahkâr için af diler ve Tanrı’nın onu affettiğini müjdeler. Bu itiraf işi o kadar önemlidir ki, Saint Augustine’den Rousseau’ya kadar hemen hemen bütün Hristiyan entelektüeller itiraflarını kitaplaştırıp yayınlamışlardır.

İslam’da ise “tövbe” kavramı ve yapılan hataları itiraf edip sorumluluğu üstüne almak vardır. “Hiç kimse başkasının günahından dolayı cezalandırılamaz” evrensel kaidesi gereği hatayı yapan sonuçlarına da katlanır. Günahlarını itiraf eder. Cezasını çeker ve Allah’ın ahirette kendisini, bu çektiğine karşılık, affedeceğini umar. Devlet işleri söz konusu olduğunda ise başarılar halka, başarısızlıklar ise yönetenlere irca olur.

Japonlar da itiraf konusunda bayağı ciddidirler. Hata yapan kişi kendini asla affetmez ve hatasının karşılığını hayatı ile öder. Böylece onurunu kurtarmaya çalışır. Son 13 yılda Japonya’da 30.000 kişi intihar ederek onurunu kurtarmaya çalıştı. Harakiri yani karnı deşme en çok kullanılan intihar yöntemidir. Hatırlarsanız Osman Gazi Köprüsü’nün inşaatında bir halatın kopmasından kendisini sorumlu tutan 51 yaşındaki Japon mühendis Kishi Ryoichi, “sorumlu benim” notu eşliğinde, boğazını ve bileğini keserek intihar etti.

Günümüz Türkiye’sinde Türk tipi itirafı şu atasözü tanımlıyor: “Baş kırılır fes içinde, kol kırılır yen içinde kalır.” “Yen” elbise kolu demektir. Adalet ve Kalkınma Partisi’ni bir elbiseye benzetecek olursak, içinde hayli kırık baş ve kol var sanırım. Sabık ve sakıt Başbakan Ahmet Davutoğlu o kırılan kolları koparmaya teşebbüs etmişti de başına neler gelmişti, hepimiz görmüştük.

Son zamanlarda başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olmak üzere birçok AKP’liden itirafların sesi yükselmeye başladı.

Eğitim ve kültürde başarısızlık.

Tarımda ve hayvancılıkta başarısızlık.

İşsizliğin artması.

Faiz ve enflasyonun yükselmeye devam etmesi.

Dış politikanın çıkmaza girmesi.

Terörün artarak tırmanması.

Belediyeciliğin çökmesi.

Adalete güvenin dibe vurması.

Ordunun dağıtılması.

Tersanelerine girilmesi…

Saymaya devam edersek buradan (ABD) köye (Orduzu) yok olur.

Pekâlâ, bu itiraflar iyi de güzel de, bu kötü gidişatın sorumluluğu kime ait? Me(n)tal yorgunu olan, canla-başla, gece-gündüz çalışan Ak Parti Teşkilatları ve Belediye Başkanları mı? Yoksa birinci derecede yöneticiler mi?

Koskoca AKP’de bir Japon çıkamadı.