Ahmet Kuru’nun “Liderler, Prensipler ve Peygamberler Örneği Problemi” Makalesine Bir Eleştiri
Değerli bilim adamları Prof. Dr. Ahmet Kuru, Prof. Dr. Gökhan Bacık ve Dr. Özgür Koca’nın editörlüğünde, 2017 Eylül ayında yayın hayatına başlayan “www.kitalararasi.com” adlı fikir platformunda, genelde İslam dünyasının özelde Türkiye toplumunun en dipteki temel sorunları tartışılmaktadır. Site, sorunlara kavramsal düzeyde yaklaşıp, güncel aktörlerle ilgilenmediğini ifade etmektedir.
Sayın Ahmet Kuru’nun kaleme aldığı “Liderler, Prensipler ve Peygamber Örneği Problemi”adlı makale ile ilgili düşüncelerimi, buradan ifade etmek sureti ile tartışmalara katkı sağlamayı umuyorum. Konunun ana temasına başlamadan evvel usul sadedinde bir kaç izah yapmanın lüzumunu hissediyorum.
Düşünce tarihini çalışanlar İslam dünyasında fikri durgunluğu hicri beşinci asırdan itibaren başlatırlar. Beşinci asrın başında ise İmam Gazali vardır. Gazali o döneme kadar ilerleyen felsefi düşüncenin, kelam ilmi üzerindeki olumsuz etkilerini görüp, felsefi düşünce ile mücadele etmiştir. Önce filozofların hatalarını tespit edip onları eleştirmiş, bilahare İhya’u Ûlüm’id-Din adlı eseri ile dini ilimlerin ihyasına girişmiştir.
İmam Gazali’nin bu yaklaşımının kritiği elbette yapılmalıdır. Binaenaleyh, Gazali’nin bu yaklaşımının İslam dünyasında fikri durgunluğa sebep olduğu da söylenebilir. Gazali’nin tekfir ettiği filozofların tartıştığı konular, küfre girme endişesiyle olsa gerek, daha az sakıncalı konularla yer değiştirmiştir. Beşinci asra kadar yapılan orijinal bilimsel çalışmalar, yerlerini şerh ve haşiyelere bırakmıştır. Beşinci asır ile onuncu asır arasında “şerh ve haşiye asrı” yaşanmış, bu tarihten sonra fikri durgunluğun yerini fikri gerileme almıştır.
Benim kanaatime göre, İmam Gazali ile başlayan fikri durgunluğa ilk ciddi neşteri Bediüzzaman Said Nursi vurmuştur. Bin yıl süren fetret döneminden sonra yazılan Risale-i Nur ise müellifinin vefatından sonra dostlarının türlü türlü vefasızlığına, düşmanlarının acımasız saldırılarına maruz kalmış ve kalmaya devam ediyor.
2010 referandumundan itibaren başlayan AKP ile Gülen Cemaati arasındaki çatışma, Türkiye’de yeni yeni filizlenen İslamcı düşüncenin gerilemesine hatta çöküşüne sebep olmuştur. Fikir yerini slogan ve taraftarlığa bırakmış ve hakikat güncelin tozu dumanı içinde kaybolmuştur.
Ahmet Kuru ve arkadaşlarının mezkûr site etrafında Gülen Cemaatine karşı eleştirel yaklaşımlar sergilemelerini “fikre dönüş” gayreti olarak değerlendirdiğimden faydalı bir girişim olarak görüyorum. Sitede paylaşılan düşüncelere karşı fikri eleştirilerim mahfuz elbette.
Aydınlanma felsefesinin temel ilkesinin “sapere aude” yani “aklını kullanma cesaretini göster” olduğunu, daha önceki yazıların birinde ifade etmiştik. Bu prensip aslında Allah’ın Kur’an’da sıklıkla ifade ettiği bir emirdir. Tezekkür, tefekkür ve taakkul kelimeleri Kur’an’da çok sık geçmekte ve bizleri de araştırma, düşünme ve akıllanmaya (aklı kullanmaya) davet etmektedir.
Hal böyle olunca bilim yolunda gösterilen bütün gayretler takdiri hak ediyor. Fikir ürünü olan her türlü gayreti ve çalışmayı alkışlamak gerekiyor. Velev ki, eksik veya yanlış olsun. Üretilen bir bilginin eksik ve/veya yanlış olması o bilginin değerini azaltmadığı gibi, bilgiyi üreten kişinin de kıymetini düşürmez. Bilakis doğru bilgiye ulaşma adına atılan her adım bilime ve insanlığa yapılan büyük bir hizmettir. Öyle değil mi? Müçtehide hata ederse bir, isabet ederse iki sevap verilmiyor mu dinimizde?
Ahmet Kuru’nun “Liderler, Prensipler ve Peygamberler Örneği Problemi” makalesinegelecek olursak, çok önemli bir konuyu tartışmaya açıyor. İslam dünyasında liderlik algısının kritiğini yapıyor makale. Kuru’ya göre; “…tarihten günümüze ister siyasi ister dini olsun, Müslüman liderlerin takipçileriyle aralarındaki ilişkilerdeki üç temel soruna işaret etmektedir. Birincisi lider kendini genel kurallar ile bağlı görmez, ikincisi takipçiler genel prensipler yerine lidere itaati önemserler ve üçüncüsü din, özellikle de peygamber örnekleri bu sorunlu ilişkide önemli bir meşrulaştırma aracı olarak kullanılır.”
İslam tarihinin belli kesitlerine bakılarak yapılan bu genellemeler kendi içinde bazı problemleri barındırıyor. İslam tarihinde bazı liderlerin kendini genel prensiplerle sınırlamamaları, İslam’dan kaynaklanan bir problem olduğu hissi veriliyor. Halbuki başta Hazreti Muhammed ve Raşit Halifeler olmak üzere birçok lider genel prensiplere milimi milimine bağlı kalmışlardır.
Genel Prensip nedir? Bir Müslüman için ilk genel prensip kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir. İkinci prensip kaynağı ise ilk kaynağın emrettiği Hazret-i Peygamber’dir. Bunlara literatürde “Kitap” ve “Sünnet” deniyor. Üçüncü prensip kaynağı ise sahabelerdir ki buna bakmayı da ikinci kaynak emrediyor. Bu üçüncü kaynağa “İcma” deniyor. Bütün İbrahimi dinler gibi İslam dini de şifahi değil yazılı kaynaklara sahiptir. Bu yazılı kaynaklar ise prensipler manzumesini oluşturur. Dolayısı ile İslam tarihindeki sayıları fazla da olsa liderlerin bu temel kaynaklara riayet etmemeleri, onların ahlaki zafiyetlerinden kaynaklanmaktadır. Elbette kendilerini prensiplere bağlı görenlerin sayısı azımsanmayacak kadar fazladır.
Lidere itaat meselesi, bana göre bir cehalet ve tembellik konusudur. Evet düşünmek ağır bir hamallıktır. Tembel insanlar bu yükün altına girmeye pek cesaret edemezler. Bu sadece İslam dünyasına has bir durum değildir. Hemen hemen bütün dünyada böyledir. Batı’da da durum farklı değildir.
Burada bir noktaya daha temas etmekte fayda buluyorum. “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Resûlüne ve sizden olan ülülemre de itaat edin…” (Nisa-59) ayetinde geçen “ülülemr” kelimesinden genel olarak siyasi liderler anlaşılmaktadır. İslam siyaset felsefesinde siyasi liderlerin emretme yani yeni kanun yapma yetkisi yoktur. Kanun yapma yetkisi müçtehit alimlere aittir. Ancak bu alimler içtihat edip yeni kanunlar ortaya koyabilirler. Dolayısı ile burada kastedilen emir sahibi kişiler siyasi veya dini bir lider değil alimler meclisi veya heyetidir. Bu meclisin veya heyetin kararlarına itaat etmek avam için farzdır. Ama bu kurallar farklı düşünen alimler için bağlayıcı değildir.
Peygamber örnekleri konusunda Ahmet Kuru’ya katılmamız pek mümkün gözükmüyor. Tarih ve Siyer Felsefesine vâkıf bilim adamlarının, bütün peygamberler ve özellikle son peygamber Hazreti Muhammed’in hayatındaki örneklere bakarak, kıyamete kadar olacak bütün olaylara ışık tutacaklarını düşünüyorum. Böyle olması Allah’ın engin rahmetinin gereğidir.
Sayın Ahmet Kuru ve arkadaşlarının başlattığı tartışmaların yeni ve faydalı tartışmalara zemin hazırlayacağını umuyorum.
Düşünmeye başlamanın zamanı gelmedi mi?