Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde, tozun dumanın birbirine karıştığı puslu bir ortamda Hükümet, hukuk devleti sütunlarından birini daha yıkabilecek, siyasi bir düzenleme yaptı. Böylece Türkiye’nin yapısal sorunlarından biri daha, tedavisi olmayan bir illete dönüşebilecek.
Neymiş efendim?
Bundan sonra kamu ihalelerinde kararlar, istihbarat raporlarına göre alınacakmış. Üstelik raporlar da gizli tutulacakmış. MİT, Emniyet ve diğer kamu görevlilerinin verdiği istihbarata göre ‘terör ve örgütlü suçlarla irtibatı olduğu’ tespit edilenlerin ihalelere girmeleri engellenecekmiş. Ve bu raporu verenlerin de hukuki sorumluluğu olmayacakmış.
Tam bir fecaat.
Artık geriye, ihaleyi almak isteyen kişi veya firmanın bir yolunu bulup ilgilileri, rakiplerinin terörle bağlantısı olduğuna ikna etmesi kaldı.
Olmaz demeyin lütfen. Aydın’ın Germencik ilçesinde yaşanan aşk hikayesini duymadınız mı? Evlilik teklifine ‘hayır’ cevabını alan Mecnunumuz, Leylasını Fetöcü diye ihbar etmedi mi?
Terörle bağlantısı olanların ihalelere girmesini engellemek, anlaşılır bir durumdur. Böyle bir bağlantının olup olmadığına istihbarat değil, mahkemeler karar verir. Mahkeme kararlarına göre muamele edilir.
Hem dünyada hem Türkiye’de istihbarat bilgilerine göre verilen kararların sebep olduğu yıkım muazzam olmuştur.
ABD’nin Irak’ı işgal etmesinin altında da hatalı istihbarat raporları vardı. En azından işgale bu hatalı raporlar sebep gösterilmişti. George W. Bush, savaş öncesi açıklamalarında, istihbarat raporlarının Irak’ta kitle imha silahı bulunduğunu net bir şekilde teyit ettiğini, savunmuştu. Irak yakılıp yıkıldıktan sonra raporların hatalı olduğu ifade edildi. Devrin İngiliz Genel Kurmay Başkanı Mike Jackson; “istihbarat anlamında altın değerinde bilgilerin, hiç de altın olmadığı görüldü. Altın gibi gözüküyordu, ama değildi” demişti.
Uludere faciasını insaflı hafızalar unutamazlar. Çoğu çocuk 34 Türk vatandaşı Türk Hava Kuvvetleri tarafından bombalanarak öldürülmüştü. Savcılık olayı ‘kaçınılmaz hata’ diyerek kapatmıştı. İddiaya göre sınırı geçen bir grubun içinde PKK liderlerinden birinin olduğuna dair istihbarat gelmiş ve F-16’lar havalanmıştı.
Dikkatli bir şekilde incelendiğinde Türkiye’nin iç ve dış politikalardaki başarısızlığının altında hatalı istihbarat bilgilerinin olduğu görülecektir.
Mesela geçen hafta, Dünya Adalet Projesi (JWP), ülkelerin hukuk sitemlerini değerlendirerek Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ni açıkladı. Buna göre Türkiye 2014’te 59. sırada iken geçen yıl (2017) 101. sıraya geriledi 113 ülke arasında. İstihbarata dayalı raporlara göre karar veren siyaset ve hukuk adamlarının, Türkiye’yi düşürdükleri durum bu. Ama Türkiye’nin hak etmediği bu tabloyu beğenenler olmalı ki, benzer uygulamalar devam ediyor. İstihbarattan gelen listelere göre insanlar işlerini kaybediyorlar, hayatları zindana dönüşüyor. İstihbarat raporlarına göre karar veren mahkemeler on binleri kadın, çoluk-çocuk demeden hapislere tıkıyor. Sonra bir kısmı ‘pardon’ denilerek salıveriliyor. En hazini de, istihbarat raporlarının hedefi olan ve bir zamanlar dünyanın sayılı ordularından biri olan TSK’nın yediği tırpan.
Türkiye’nin Suriye politikası da benzer hataların ürünü. Hükümetin Suriye politikasında bir gününün diğerini tutmamasının altında istihbarat raporları yatıyor. Mesela İŞİD’in bir terör örgütü olduğu söylenseydi, herhalde, devrin Başbakanı İŞİD için “öfkeli gençler”ifadesini kullanmazdı. El-Nusra’ya destek verilmez ve PYD konusu daha en baştan ciddiye alınırdı.
Bu örneklerin sayısını çoğaltabiliriz.
Ağustos 2017’de Sayın Cumhurbaşkanı riskli bir karar alarak istihbaratı tek bir merkezde topladı. Gerekçesi ise daha büyük riskler içermekte idi: “Anlık karar verebilmek için.” Devlette anlık karar olur mu hiç?
İstihbaratçıların görevi bilgi toplamaktır. Ama her türlü sorumluluk siyasilere aittir. İstihbaratçı ile siyasetçi arasındaki ilişkiyi, radyolog ile cerrah doktor arasındaki ilişkiye benzetebiliriz. Doktor hastayı radyoloğa sevk eder. Radyolog gereken filmleri çeker ve raporunu hazırlar. Ama operasyona radyolog değil, doktor karar verir. Doktor raporları beğenmezse yeni filmler ve raporlar talep eder. Kan testi gibi başka bulguları da değerlendirmeye alır. Ve operasyonu da doktor yapar. Operasyona radyologlar karar verip ve operasyonu da onlar yapınca hastaların çoğu masada kalır.
Ne de olsa radyologların dokunulmazlığı var.
Ben istihbaratı ve istihbaratçıları suçlamıyorum. İstihbarat raporları her zaman teyide muhtaç raporlardır. Bundan dolayı mahkemelerde bile delil olarak kabul edilmezler. İç ve dış siyasetin belirlenmesinde istihbarat raporları büyük resmin sadece küçük bir parçasını oluşturur. Dolayısı ile politikacılar birçok veriyi -istihbarat raporları da dahil – beraber değerlendirmek ve en uygun kararı vermekle sorumludurlar. Hata kimden gelirse gelsin sorumluluk siyasi karar vericilere aittir.
Jurnalciliğin toplumun bütün katmanlarına yayıldığı ve istihbaratçı olmayanların bile birer istihbaratçıya döndüğü bir memleketin iflah olduğu pek görülmemiştir. Örnek görmek isterseniz iki kişiden birinin El-Muhaberata çalıştığı ve tam bir muhaberat devletine dönen Suriye’ye bakmak yeterli olur.