Yeryüzü adeta bir tiyatro sahnesi. Sahnelenen oyun ise “Mefisto Faust”. Doktor Faust mutluluğu arayan toy bir delikanlı. Aynı zamanda bilgi aşığı. Mefisto ise Faust’un yolunun üzerinde duran, onu yoldan çıkarmaya ve kendine taptırmaya çalışan bir hilebaz. Tanrı’dan mehil almış şeytan. İnsanın yeryüzüne sürgün edilmesi İblis’in Adem’e hain bir kumpas kurmasının sonucu. Kumpas kurmak o günden beri Mefisto yoldaşlarının en kuvvetli manivelası.
İlk kumpas ve ilk zafer. Cennette aldığı bu zaferini dünyadaki ilk kötülük ile taçlandırıyor Mefisto. Öz kardeşi Habil’i öldüren Kabil, yoldaşı oluyor İblis’in. Böylece cennette başlayan iyi ile kötünün mücadelesi yeryüzüne sıçrıyor. Kıyamete kadar sürecek bir mücadele. Belki, dünyanın sonu da iyinin bu mücadeleyi kaybetmesi ile olacak.
Tarihte büyük akımlar, hep büyük savaşların veya küresel buhranların neticesinde meydana gelmiştir. Zaman, I. Dünya Savaşı’ndan sonra milliyetçiliğin ve/veya faşizmin yükselmesine şahitlik etmiştir. II. Dünya Savaşı neticesinde ise komünizm kendi zirvesini zorlamış ve zirvede bir siyasi ve askeri güç olarak varlığını 50 yıl sürdürmüştür. Sovyetler yıkılmış olsa bile onun devamı Rusya ve Komünist Çin hala etkin birer güç olarak ayakta. İlk dünya savaşında yaklaşık 17 milyon, ikincisinde ise 60-65 milyon insan hayatını kaybetmiştir.
Şimdilerde dünya yeniden kaynıyor ve yeni bir buhrana doğru süratle sürükleniyor. Armageddon da denilen III. Dünya Savaşı’nın siyasi ve tarihi arka zemini inşa edildi bile. Kaderin ilginç bir tecellisidir ki olaylar Türkiye’nin çevresinde cereyan ediyor. Türkiye toplumu da ikiye bölünmüş durumda. Son asırda yaşanan küresel iki savaştan farklı olarak, bu sefer beklenen ise daha fazla insanın ölmesi/öldürülmesi. Çünkü be sefer kullanılacak silahlar daha sofistike.
23 yıldır Türkiye’de misyonerlik yapan Rahip Brunson’un, ABD’ye taşınan 17/25 merkezli dava dosyalarına mukabil rehin alınması ile savaş tamtamlarının çalınması, mensup olduğu Evangelist hareketini gündeme taşıdı.
Evangelistlerin, Hazreti Mesih’in ahirzamanda tekrar inişinin Armageddon savaşından sonra olacağına inandıkları için, bu şavaşın zeminini oluşturdukları yazıldı, çizildi. Evangelistler ve Mesih hakkında yazanların gözlerden kaçırmaya çalıştıkları bir hakikat vardı ki, o da Müslümanlar içinde de Mesih’in inişine inananların olduğu ve bunu Kur’an ve hadislerde çok kuvvetli hüccetleri dayandırdıkları.
Özetle Ahmed bin Hanbel’i rivayet ettiği hadisler, “Zülkarneyn Seddi’ni aşıp ve yeryüzünde bozgunculuk yapacak olan Ye’cüc ve Me’cüc kavimlerinin Kudüs’e kadar önlerine çıkan herkesi öldüreceği ve bu esnada Sema’dan inen Hazreti Mesih’in duası ile Ye’cüc ve Me’cüc kavmine mensup herkesin öleceği, hatta Ye’cüc ve Me’cüc’ün cenazeleri o kadar fazladır ki göğün kartallarının bu ölüleri alıp dağların arkasına atacağını” anlatıyor. Bu geleceğe dair Hazreti Muhammed’in verdiği bir haberdir. Muhakkak ki bu hadisler müteşabih olup alimler tarafından yorumlanmışlardır. Bu yorumlardan anlaşılıyor ki ahirzamanda çıkacak son savaşta öleceklerin sayısı belki yüz milyonları bulan rakamlar olacak.
Said Nursi de lideri olduğu Nurculuk hareketinin Mesih ile taçlanacağını haber vermiştir. Nursi Sikke-i Tasdik-i Gaybi adlı eserinin başlarında “ümmetin beklediği ahirzamanda gelecek zat” yani Mehdi’nin üç önemli misyonunu şöyle anlatır: Birinci vazifesi; “…sonra gelecek o mübarek zât, Risale-i Nur’u bir programı olarak neşir ve tatbik edecek…” İkinci vazifesi; “…İslam’ı icra ve tatbik etmektedir.” Üçüncü vazifesi ise; “…İsevî ruhanîleriyle ittifak edip din-i İslâma hizmet etmektir.” Nursi’ye göre Risale-i Nur manevi şahsiyetine dayanan Mehdi, Hazreti Muhammed’in soyundan gelecek ve Süfyan’ın temsil ettiği nifak hareketi öldürecektir. Bu büyük mücadelenin son dönemecinde Mehdi ile Mesih karşılaşırlar. Kendisine bir şeriat verilmeyen Hazreti Mesih ilk gelişinde o zamanın mer’i şeriatı Yahudiliğe göre amel etmişti. İkinci gelişinde ise mer’i olan İslamiyete göre amel edecektir. Yahudilik de Hristiyanlık da İslamiyet de Allah katında olan dinin farklı zamanlardaki uygulamalarıdır. Bundan dolayı Mesih’in Mehdi’nin arkasında namaz kılması Mesih’in İslam dinine göre amel edeceği anlamına gelmektedir.
Said Nursi; Mesih, Mehdi, Deccal ve Süfyan’dan bahsettiği yerlerde, bu şahısların gerçek kişiler olmasının yanında, bunların dayandıkları birer manevi şahsiyetlerinin yani tüzel kişiliklerinin de bulunduğunu ifade etmektedir. Buna göre Mesih, Hristiyanlık manevi şahsiyetini temsil eder. Gerçek Hristiyanlar ve Müslümanlar Mesih’i iman nuru ile tanıyıp ona yardım ederler. Ayrıca Kastamonu Lahikası’nda, Hristiyanlık prensiplerini kendine esas kabul eden devletlerin Mesih’in yanında yer almalarından da bahseder.
Deccal, inanç ve dini inkar eden bir düzeni temsil eden ve inkara dayanan rejimini dünyaya yaymaya çalışan liderdir. Onun arkasında ona destek veren en önemli kuvvet, ulûhiyeti inkar eden ateizmle bağlantılı Komünizm ve Anarşizm hareketleridir. Bediüzzaman Deccal’in Rusya’dan çıkacağını da haber vermiştir. Ona göre Deccal rejimini ve teşkil ettiği komiteyi ancak Mesih yenebilir. Bundan dolayı Deccal ancak Mesih tarafından öldürülebilir ve öldürülecek.
Süfyan ise Deccal’in Müslümanlar arasından çıkacak temsilcidir. Süfyan iyi bir Müslüman görünümüne sahip olduğundan, Horasan kökenli 70 bin din adamı Süfyan’a destek verir. Süfyan namındaki müthiş zat münafıkların başına geçerek İslam’ı tahrife çalışır. O büyük bir siyasi dehaya sahip olduğundan, siyaseten onunla mücadele çok zordur. Bediüzzaman 5. Şua’da Süfyan’ın vasıflarını şöyle anlatır:
- İsrafı teşvik eder ve halkı da israfa sevk ederek kendine bağlar.
- Ahirzamanda müstebit hakimlerin yalancı cennet ve cehennemleri bulunur.
- Süfyan gerçekten Allah’ın adının anıldığı mekanları kapatır.
- Süfyan, onu liderliğe taşıyacak herhangi bir değerli varlığa sahip olmadığı halde, zeka ve siyasi dehası ile önemli mevkileri kazanır, alimlerin aklını büyüler ve onları kendine fetvacı yapar.
- Süfyan aldatma ile iş görür.
- Süfyan fevkalade bir iktidara sahip olur. O bu iktidarı, tahrip ederek ve insanların zaaflarını kullanarak elde eder.
- Hatta Süfyan’a, büyük icraatlarından dolayı, uluhiyet isnat eden bedbahtlar dahi bulunur.
- Süfyan azami bir istibdat ve zulüm ile hükümet ettiğinden iktidarı çok kuvvetli görünür. Kanun gücünü kullanarak insanların mukaddeslerine ve kıyafetlerine müdahale eder.
- Süfyan kendi iktidarı için Türkçülüğü kullanmaya çalışır. Fakat muvaffak olamaz, kahraman ordu dizginini Süfyan’ın elinden kurtarır.
- Bediüzzaman, Süfyan’ın üç istibdat devresinden bahsederek şöyle açıklama yapar:
“Bir günü, bir devre-i hükûmetinde öyle büyük icraat yapar ki, üç yüz sene yapılmaz. İkinci günü, yani ikinci devresi, bir senede, otuz senede yapılmayan işleri yaptırır. Üçüncü günü ve devresi, bir senede yaptığı tebdiller on senede yapılmaz. Dördüncü günü ve devresi âdileşir, bir şey yapmaz, yalnız vaziyeti muhafazaya çalışır.”
Hülasa, kader ağlarını örüyor ve hem Evangelistlerin hem de Nurcuların dayandığı kaynaklar ufukta büyük inkılapların olacağını anlatıyor. Görelim bakalım Mevlam neyler!…