Sıffin’de, İslam çağında meydana gelen ilk “din ve siyaset” savaşında, siyasi hareketin lideri Muaviye yenilmek üzere iken, bir hileye baş vurmuştu. “Aramızda Kur’an hakem olsun” manasına gelen, Şam’dan getirdiği büyük mushafı, Kur’an’ı, mızraklarının ucuna asarak Hz. Ali ve taraftarlarının karşısına çıktılar.
Hz. Ali tuzağın farkında idi ve zaten kazanmak üzere oldukları savaşı tamamlamak ve henüz doğmakta olan bir fitneyi, siyasal İslamı, sonsuza kadar bir daha dirilmeyecek şekilde bitirmek istiyordu. Ama kendi komutan ve arkadaşlarının verdiği istişare kararına uyarak, Müslümanlar arasında çıkan kanlı sorunun çözümü için bir hakem heyetinin oluşturulmasını kabul etti.
Ebu Musa El-Eş’ari Hz. Ali’nin hakemi, Amr ibnu’l-As ise Muaviye’nin hakemi olarak görüşmelere başladılar. Yapılan istişareler sonunda, Amr’ın fikri, Müslüman kanı dökülmesine sebep olmalarından dolayı hem Hz. Ali’nin hem de Muaviye’nin azledilmesi, kabul edildi. İki lider azledilecek ve Müslümanlar kendilerine yeni bir lider seçeceklerdi.
Ama kılıçların ucuna Kur’an takılarak başlayan hileler zinciri burada da devam etti. Şimdi siyasal İslam’ın hançeri Kur’an’ın bağrına saplanacak ve bir daha çıkmayacaktı. O günden bugüne İslam, hala, kan kaybediyor.
Hakem Heyeti kararın ilanı için Müslümanların huzuruna çıkınca, Amr ilk sözü Ebu Musa’ya verdi. Ebu Musa, “bu yüzüğü parmağımdan çıkardığım gibi, Ali’yi halifelikten azlettim” dedi. Amr’ın da alınan karar gereği Muaviye’yi azletmesi gerekirken, masada duran yüzüğü parmağına takarak, “ben de bu yüzüğü parmağıma taktığım gibi Muaviye’yi halife ilan ediyorum” dedi.
Amr’ın hilesi Müslümanları kalıcı bir şekilde üç fırkaya böldü. Hz. Ali taraftarları, Muaviye taraftarları ve her iki fırkaya da karşı olan Hariciler. Haricilerin bir hareket olarak meydana çıkışı bütün tarihçiler tarafından bu Hakem Olayı’na dayandırılır. Muaviye’nin tuzağına düşüp de Hakem Heyeti’ni kabul ettiği için, o güne kadar Hz. Ali’nin safında savaşan büyük bir grup, Hz. Ali’den ayrıldıklarını ilan ettiler. “Hüküm yalnızca Allah’ındır,” ayetini öne sürerek bu durumu protesto ettiler. Nihayetinde Müslümanlar arasında çıkan çatışmaların müsebbibi olarak gördükleri Hz. Ali’yi ve Muaviye’yi öldürmeye karar verdiler. Gerçekten de Hz Ali’yi şehit ettiler.
Haricilerin bir hareket olarak ortaya çıkışı bu olaya dayansa bile, bu hareketin kökenlerini, sosyolojik olarak Bedevi Arap kültüründe, siyasi olarak Hz. Osman döneminde meydana gelen hadiselerde aramak gerekir.
Bedeviler her ne kadar iman edip İslam’ın barış ve huzuruna teslim olmuşlarsa da, çöl hayatının beraberinde getirdiği bazı gelenekleri henüz rehabilite etmemişlerdi. Baskın, yağma, ganimet, köleleştirme… Henüz Cemel Vakasında Hz. Ali muzaffer olduğunda, onun emrindeki Bedeviler mağlupların mallarını yağma, erkeklerini köle, kadınlarını da cariye edinmek istemişlerdi. Hz. Ali bu taleplere rıza göstermeyince aralarında tartışmalar yaşanmıştı. Bunun üzerine Hz. Ali onlara hitaben ‘Hanginiz mü’minlerin annesi, Aişe’yi cariye(!) edinmek ister?’ diye sorunca, nasıl bir hata yaptıklarını anlamış ve geri adım atmışlardı.
Aynı grup şimdi de Muaviye’nin Suriye’den getirdiği atları, malları ve zengin hazineyi ganimet olarak aralarında pay etme fırsatını, Hakem Olayı’ndan dolayı ellerinden kaçırmışlardı. Elleri boş olarak evlerine döneceklerdi. Aslında meydanda kazandıkları bir savaşı masada kaybetmenin doğurduğu öfke ile Hz. Ali’ye baş kaldırmışlardı.
Ama bundan evvel Hz. Osman döneminde meydana gelen bazı hadiseler, Hariciliğin bir fikir olarak olgunlaşmasına sebep olmuştu. Hz. Osman, halifeliği döneminde Ümeyye kabilesinden ve toplum tarafından sevilmeyen yakınlarını devlet işlerinde görevlendirmişti. Akrabalarından bazılarını vali, bazılarını da komutan olarak atamıştı. Sahabeler Emevi ailesinin halk üzerindeki baskı ve keyfi tasarrufundan rahatsızdı. Hz Osman savaşa katılmadığı halde bazı yakınlarına ganimetten pay vermişti. Bedir Ashabı’nın hissesini kısmıştı. Devlete ait bazı toprakları bazı akrabalarına vermişti. Dolayısı ile Hz. Osman döneminde meydana huzursuzluklar Hariciliğe zemin hazırlamıştı.
Bu arada şunu ifade edeyim: Haricilik, modern siyaset düşüncelerinden biri olan anarşizme benzemektedir. Kanaatimce Haricileri anarşizmin tarihte bilinen ilk uygulayıcıları olarak kabul etmek gerekir. Örgütlü devletlerin sebep olduğu siyasi ve sosyal tahribatlara karşı bir itaatsizlik ve başkaldırı olarak değerlendirilebilirler.
Bu yönü ile Haricilerin çok da hatalı olduklarını söyleyemeyiz. Zaten Hz. Ali onları ‘doğruyu ararken ona ulaşamayanlar’ olarak tasvir etmektedir. Ana damar İslam düşüncelerinin onları dışlamalarına rağmen Hariciliğin üzerinde durulması ve düşünülmesi gereken bir ideoloji olduğunu düşünüyorum.
Tarihi tekerrürler devri daimi içinde yaşıyoruz. 1400 yıl önce yaşanan bazı hadiseler ayni ile olmasa bile misli ile tekrar yaşanmaktadır.
Açık kaynaklardan derlediğim bilgilere göre 15 Temmuz’dan sonra, Gülen Cemaati içinde “Gelenekçiler”, “Yenilikçiler”, “Reformistler” ve “Neo Hariciler’ diye tanımlanabilecek dört akımın oluşmaya başladığı söylenebilir.
Gelenekçiler; başa gelenleri “yolun kaderi” olarak değerlendirip, yola kaldıkları yerden devam etmek isteyenlerdir. Hali hazırda Cemaatin ana akımını temsil etmektedirler.
Yenilikçiler; Cemaat için sistem değişikliği ve yıkımın sorumlusu olarak değerlendirdikleri idarecileri değiştirerek yola devam etmek isteyenlerdir. Cemaatin eski gazetecilerinde çalışan bir grup bu iç hesaplaşmayı sürdürmektedir.
Reformistler; yaşanan sürecin sorumluluğunu Gülen ve çevresine irca edip, Gülensiz ve daha özgür bir toplum hareketi tasavvur edenlerdir. Daha ziyade Cemaatin kültür atmosferinde yetişmiş akademisyenler bu fikirleri dillendirmektedirler.
Yazımızın konusu olan Neo Hariciler ise, Gülen’i hariç tutup, tepede ve yerelde sorunlu gördükleri idarecilere karşı iç mücadele yolunu seçenlerdir. Daha ziyade sosyal medya üzerinden örgütlenen Neo Haricilerin getirdiği eleştiriler, ilk dönem Haricilerinin getirdiği eleştirilere benzemektedir. Bundan dolayı onlar için Neo Harici ismini uygun buluyorum. Bu akıma kapılan Cemaat mensupları daha evvel idarecilerinin sebep olduğu mağduriyetleri, şimdi daha gür bir şekilde ifade etmekte ve bir hesaplaşma içine girmektedirler.
Neo Hariciler Cemaatin içinden topladıkları bilgileri twitter üzerinden paylaşmaktadırlar. İddia ettikleri; adam kayırıp kendi kadrosunu oluşturanları, haksız kazanç sağlayanları, ihtiyaç sahiplerine ve muhacirlere sahip çıkmayanları, dolandırcılık yapanları, insanları ezenleri, eziyet edenleri, ehliyetsiz insanları önemli konumlara yükseltenleri vs… tek tek isim ve adresleri ifşa etmektedirler. Bu bilgilerin doğru olup olmadığını bilecek durumda değilim. Çünkü bahis konusu iddialardan bazıları polisin ve savcının alanına girecek kadar ciddidir. Ama benim dikkatimi çeken Neo Haricilerin getirdiği eleştirilerin bir kısmının, Hz. Osman dönemine, yukarıda yazdığım gibi, yöneltilen eleştirilere benziyor olmasıdır. Eleştiri konusu uygulamalar, velev ki eski olsun, Cemaat içinde Neo Harici bir yapılanmaya sebep olduğu anlaşılmaktadır.