Ergenekon iç savaşı ve Sedat Peker

5 Nisan’da bu sütunda yayınlanan “Ergenekon ile son peşrev” başlıklı makalede, Ergenekon’un kendi içinde bölünme yaşadığını, AKP’nin tepesinde uyuşturucu işine bulaşanlar bulunduğunu, bu pis işe bulaşanların kayıtlarının Ergenekon’un elinde olduğunu, Süleyman Soylu’nun kendi ikbali için arşiv çalışması yaptığını, Erdoğan’ın koltuğuna göz diktiğini, biriktirdiği malzemeleri Erdoğan’a karşı şantaj olarak kullanacağını yazmıştım. 

Finalde de Erdoğan’ın Ergenekon’dan tamamen kurtulmak için İzmir Suikastı’na benzer bir senaryoyu devreye sokabileceğini iddia etmiştim. Bu son iddia hariç diğer tespitlerimin hepsi, yazının kırkı çıkmadan gerçekleşti. Bu tespitler kehanete benzese de ben kahin değil, tarihçiyim. Bir tarihçi olarak hadiselere bakıp analiz yapıyorum. 

Parçaya ya da kısa bir zaman dilimine bakarken, en az geçmiş yüz yılı gözönüne alarak değerlendirmeler yapmaya çalışıyorum. İlk insandan günümüze insanın doğası değişmediğinden, insanın davranış kalıpları da değişmiyor. Araçlar değişse bile insanın huyu, karakteri ve hırsları değişmiyor. Bundan dolayı insanlar, karşılaştıkları eşya ve hadiseler karşısında benzer davranışlar sergiliyorlar.

Herkes gibi ben de Sedat Peker videolarını büyük bir merakla izliyorum. Yeni Türkiye’nin popüler bir simaya dönüştürdüğü Eski Türkiye’den kalma bir mafya liderinin ifşaatları ve çıkardığı günahlar yakın geçmişi, bugünü ve yarını daha iyi analiz etmemize yardımcı oluyor. Türkiye’de kalemi kırılmış olan Peker, kendi başına bir Jason Bourne olarak mı hareket ediyor, ya da Türkiye’den veya Türkiye dışından bir güce dayanarak mı bu ifşaatları yapıyor? 

Veya Peker neden bu açıklamaları yapıyor? İlk video yayınından beri aklımı meşgul eden sorular bunlar. Bunlar ve benzeri sorular bir çok kişinin zihnini meşgul ediyor. Herkes kendi bilgi birikimine ve analiz kabiliyetine göre bu sorulara cevap veriyor. Benim de bu sorulara verdiğim cevaplar var. Herkes gibi benim de cevaplarım birer analizden ibaret. Yoksa sırlı kaynaklardan bize verilen esrarlı bilgiler sözkonusu değildir.

Atatürk’ün İttihatçılar ile kurduğu ilişkiyi, bir mukayese vasıtası olarak buraya aktaralım. Harp Okulu’nda iken İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) ile ilk teması kuran ve bunun orduya zarar verdiğini gören Mustafa Kemal İTC ile yollarını ayırmıştı. İTC’nin Osmanlı Devleti’ni Birinci Dünya Savaşı’na sürüklemesi ve bundan dolayı memleketin işgale uğraması ile İttihatçılar birer nefret objesine dönüşmüş ve dışlanmıştı. Bunun üzerine İttihat ve Terakki Partisi de kendini feshetmiş ve liderleri yurtdışına kaçmışlardı. Ama İttihatçı bakiyeleri Milli Mücadele esnasında Mustafa Kemal’in liderliğinde Kuvay-ı Milliye Cemiyetleri olarak örgütlenmişlerdi. 

Mustafa Kemal bir taraftan Milli Mücadele için faaliyetlerini sürdürürken, diğer taraftan şartların doğurduğu liderliği de pekiştiriyordu. Karşısına lider olarak çıkabilecekleri ise 1919 ile 1926 yılları arasında yavaş yavaş siyasi arenanın dışına itmişti. Mustafa Kemal’in zorlaması ile Meclis’te iki zümre oluşmuştu: Mustafa Kemal’e biat edenler ve etmeyenler. Biat edenler Meclis’te Birinci Grup oluşturmuştu, etmeyenler ise İkinci Grup. İttihatçıların bir kısmı, aralarında pek de fikri bir ayrılık bulunmayan Mustafa Kemal’e biat etmişlerdi. Biat etmeyenlerin önemli bir kısmı, yani İkinci Grup ise yapılan seçimlerde Meclis dışında kalmışlardı.

1925’teki Şeyh Said Olayı’ndan dolayı Terakki Perver Cumhuriyet Partisi’nde siyaset yapan İttihatçılar tasviye edilmişti. Ama asıl tasfiyeler İzmir Suikastı vesilesi ile olacaktı. İzmir Suiskastı diye maruf olan olay, aslında ne bir suikast ne de suikast girişimidir. Sadece bir suikast ihbarına dayanarak büyük tasfiyelerin yapılmasıdır. 

Daha çok bir kurguya benzeyen bu ihbar ile devreye giren İstiklal Mahkemesi’ndeki yargılamalar neticesinde yurt satında İttihatçı avı başlamıştır. İttihatçı liderler idam sehpasına gönderildi, kalanlar ise hapislere. Böylece Atatürk’e muhalefet edebilecek İttihatçılar ortadan kaldırıldı. Bu olaydan sonra Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin liderliği ile beraber, aslında bir yönü ile, İttihatçıların da “Bir Numarası” olmuştu. Böylece Atatürk son nefesine kadar kutsal bir lider olarak kalmayı başarmıştı. Bugün bile Atatürk eleştirilemiyorsa, bunu o zaman kurduğu düzen sağlamaktadır.

Recep Tayyip Erdoğan’ın Ergenekon ile ilk karşılaşması ne zamandır? Erdoğan hakkındaki Akbil yolsuzluğu davasının kapatılması ile oğlunun karıştığı ölümlü trafik kazası davasının kapatılmasının ilk kurumsal ilişkiler olduğunu düşünüyorum. Kurumsal olmayan ilişkilerin başlangıcını, gelecek günlerde Sedat Peker açıklar belki. Erdoğan’ın o günlerde Ergenekon’un gücü ile tanıştığı ve bu konuyu kafaya taktığı anlaşılmaktadır. Çünkü nerede bir güç merkezi varsa, Erdoğan onu kendine rakip ve tehlike olarak görür. Onun böyle bir paranoyası var. Erdoğan iktidarda gücünü pekiştirince Ergenekon davaları açıldı. Ama 17/25 yolsuzluklarında suç üstü yakalanınca, daha önce “davalarının savcısıyım” dediği Ergenekon ile ittifak yaparak suçluları hapisten çıkardı.

Her ne kadar bir ittifak gerçekleşmiş olsa da Ergenekon ile Erdoğan’ın birbirleri ile mücadelesi farklı boyutlarda sürerek günümüze kadar geldi. Biz bu mücadele alevlendikçe zaman zaman temas ettik. Bu mücadelenin sadece bir kazananı olabilir. İki tarafında birlikte kazanması sözkonusu değildir. Bundan dolayı Erdoğan’ın yeni bir stratejiyi yürürlüğe soktuğu anlaşılmaktadır.

Gelenekçi ve Yenilikçi diye en az ikiye bölünen Ergenekon’un Gelenekçileri, Erdoğan ile ittifak yaparak, Erdoğan eliyle hedeflerine ulaşmayı ve Erdoğan sonrasına hazırlık yapılması gerektiğini düşünüyorlardı. Onlara göre Kürtler ve Gülen Cemaati ile daha iyi kimse mücadele edemezdi. Yenilikçiler ise Erdoğan ile birlikte geçen her günün aleyhlerinde olduğunu ve Erdoğan’ın kendilerini tarihten silmeye hazırlandığını ve bir an önce Erdoğan’dan kurtulmak gerektiğini düşünüyorlardı.  

Erdoğan ile ittifak yaparak, Erdoğan sonrası liderliğe hazırlanan Gelenekçilerin, geçen süre zarfında, Erdoğan ile sadece ittifak etmedikleri aynı zamanda Erdoğan’a boyun eğdikleri de anlaşılmaktadır. Ete kemiğe bürünüp Süleyman Soylu diye görünen Gelenekçilerin yaptığı çalışmaların, AKP’yi tamamen ele geçirmeye yönelik bir hamle olduğunu bilen Erdoğan, havuç ve sopa yöntemi ile, Gelenekçileri kendine biat ettirdiği görülmektedir.   

Erdoğan siyaseten hergün daha da zayıflamaktadır. Yasalara uygun yapılacak bir seçimde Erdoğan’ın tekrar seçilme şansı her geçen daha da azalmaktadır. Bundan dolayı Erdoğan, seçimleri kaybetse bile kendisine ve ailesine mutlak bir dokunulmazlık kazandırmak zorunda. Artık Erdoğan’ı yargılayabilecek tek bir kuvvet var Türkiye’de. O da Ergenekon. Eğer Erdoğan Ergenekon’un bütün kanatlarına diz çöktürüp kendine biat ettirebilirse, o zaman yargılanma tehlikesi de ortadan kalkar. Derin devletin “Bir Numarası” olabilirse, kim iktidara gelirse gelsin, bırakın yargılamayı, Erdoğan’a  hizmet edecek demektir. Çünkü Ergenekon’un Bir Numarası’nı Erdoğan bile gerçek anlamda yargılayamadı.

Bundan dolayı Erdoğan’ın Ergenekon’un liderliğini tamamen ele geçirmeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Halifelik rüyaları ile yola çıkan Erdoğan’ın, ulusal ve uluslararası bir suçlara bulaşan bir organizasyonun liderliğine soyunması ne garip tecellidir.  

Yenilikçilerle beraber hareket ettiği anlaşılan Sedat Peker’in şimdiye kadar yayınlanan videolarını bir cümle ile şöyle özetleyebilirim: Ergenekon’un, Erdoğan ile ittifakı sürdüren ve biat ettikleri anlaşılan çürüklerinden kurtulmak için verdiği iç savaş. Bu savaşın ilk hedefi, Erdoğan’ın bir şekilde devşirdiği Ergenekoncuları tasfiye etmek. İkinci hedefi ise Ergenekon’u tarihten silmek için en az on yıldır çalışan Erdoğan’dan kurtulmak sureti ile varlığını devam ettirmek. 

Böylece Yenilikçiler Ergenekon’u kurtarmak istiyorlar. Çünkü Erdoğan’a biat eden Soylu’nun yani Gelenekçilerin, Yenilikçilere saldırmaya başladığını gördüler. Sedat Peker’e açılan davaları bu bağlamda değerlendiriyorlar. Sedat Peker’in başlattığı yangın, videolar devam ederse, bütün Türkiye’yi bir yangın yerine çevirme potansiyeline haizdir. 

Pekala Erdoğan kendine biat etmeyen Yenilikçileri nasıl tasfiye edebilir? Bugünlerde herkesin dilinde siyasi suikasler var. Tahminime göre Erdoğan, boynuna tasma takılmış olan zincirin en zayıf halkasını kurban edecek. Suçu da Peker ve Yenilikçilere atacak. Suçlamalar Ergenekon ile sınırlı kalmayacak. Böylece sadece Ergenekon’un Yenilikçi liderlerini değil, bağlantılı oldukları gerekçesi ile İYİ Parti, CHP ve Deva Partisi’nin lider takımlarını hapse gönderip rakipsiz kalarak bir seçime gidebilecek. 

Atatürk’ün İttihatçılardan kurtulmak için uyguladığı stratejiyi, şimdi Erdoğan Ergenekon’dan kurtulmak için hayata geçiriyor. Bakalım kim kazanacak?



About Me

Ali Agcakulu is an academic, author, and columnist. After he graduated from the Graduate School of Social Sciences at the Yildiz Technical University in 2016, he worked as a Postdoctoral research fellow at The Catholic University of America. He published two books; “The Brief History of Kurdish Nationalism” and “Said Nursi’s Political Theory or The Reform of Islamic Political Thought”. As a journalist, he was a columnist with Rota Haber and Ocak Medya news websites between 2015-2019. He also has many academic and semi-academic articles published in various magazines and newspapers. He is currently a columnist with the Ahval News website. His expertise is on the history and philosophy of Turkey’s relationships between religion and politics.

Haber bülteni

%d blogcu bunu beğendi: