Erdoğan’ın müstakbel Cumhurbaşkanlığı seçimini, adil yapılabildiği takdirde, kazanma imkan ve ihtimalinin kalmaması, bazı karanlık merkezlerden yeni yeni kirli senaryoların sahaya sürülmesine sebep oldu.
O senaryolardan biri de muhafazakarların gelecekten endişe duydukları, bir iktidar değişiminde muhafazakarların sözde kazanımlarını kaybedebileceği, yine muhafazakarların yaşam tarzlarının tehlikeye gireceği gibi dedikodudan ibaret bir söylemin geliştirilmesidir.
Bahsedilen muhafazakarlar kimler olduğu ise bilinçli bir şekilde müphem bırakılarak, sahaya sürülen endişenin toplumun büyük bir kesimi arasında korkuya dönüştürülmesi hedeflenmektedir. Seçimler yaklaştıkça “endişeli muhafazakarlar” retoriğinin daha yoğun bir şekilde pompalanarak korkunun büyütülmesini beklemek ve ona göre hazırlık yapmak gerekiyor.
Erdoğan’ın siyasetteki ilk büyük başarısının, bir grup muhafazakar arkadaşı ile beraber kurduğu AKP’yi mezkur muhafazakarlardan temizleyerek ele geçirmesi ve AKP’nin kaderini kendi kaderine bağlamak olduğunu söyleyebilirim.
Erdoğan ve AKP’nin kader birlikteliği, aynı zamanda bir suç ortaklığı gibidir. Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, irtikap gibi adi suçlar, bu kader birlikteliğinin ortak paydalarını ve geniş çeperini oluştururken, çevreden merkeze doğru gidildikçe suçların uluslararası boyuta ulaşan daha organize ve sofistike bir hal hal aldığı görülüyor.
Bu kader birlikteliğinden dolayıdır ki, mezkur suçları işleyenler hakkında kolluk kuvvetlerinin veya yargı mensuplarının herhangi ciddi bir işlemin yapabildiğini tarih uzun zamandır kaydetmiyor.
17/25 Yolsuzluk Operasyonlarını gerçekleştirenlere reva görülen muamele ve ona toplumun verdiği destek ise, suçlulara koruma zırhı verdiği gibi, yeni suçlar ve yolsuzluklar konusunda da teşvikkar olmuştur.
Erdoğan ikinci yapmak istediği ise Türkiye’nin kaderini, AKP’nin kaderine yani kendi kaderine bağlamak olduğu anlaşılmaktadır. Bunun amacının ise kurduğu diktatörlüğü, ailesinin birine devrederek bir çeşit sultanlığa dönüştürmek olduğu aşikar bir durumdur.
Hem ulusal hem de uluslararası bazda işlediği suçları her gün biraz daha büyüyen Erdoğan’ın amacının kendisine yönelik yapılacak muhtemel uluslararası bir yargılamaya karşı tüm Türkiye’nin onun etrafında kenetlenmesini sağlamak olduğu anlaşılıyor. Çünkü Erdoğan’ın suçlarının Türkiye’nin sınırlarını aştığını herkes biliyor.
Erdoğan’ın geçen Haziran ayında (2021) Hatay’daki bir toplantıda sarfettiği şu sözler bütün planı deşifre etmektedir:
“…Her saldırının hedefinde AK Parti’nin olması boşuna değildir. Türkiye ile AK Parti’nin kaderi adeta bütünleşmiştir. Türkiye’yi seven AK Parti’yi seviyor, Türkiye’den nefret eden bizden de nefret ediyor. Hep dik durduk ve dik durmaya da devam edeceğiz…”
Ama bu gayret beyhude. Türkiye çoktan AKP’yi ve Erdoğan’ı kendi maküs kaderine terketti. Artık Erdoğan’dan, cahil ve şuursuz bir kesimi hariç bırakırsak, en çok gerçek muhafazakarların rahatsız olduğu bir gerçektir.
Şimdi mezkur muhafazakarlar Erdoğan’ın işlerken üzerlerine sıçrattığı pislikleri temizlemek ile meşgullar. Muhafazakarlar için temennim: Allah yardımcıları olsun.
Çünkü tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar, üzerlerine pislik sıçramış durumda.
Muhafazakardan ayrı olarak bir de İslamcıların durumu var. Gerçi onlar da muhafazakar ama ayrıca ele almak gerekiyor. Türkiye’de İslamcılığın hiç de fena sayılamayacak bir mücadele tarihi vardır. Verilen mücadeleyi benimsemek ayrı bir konudur, o mücadelenin tarihi başarısının hakkını vermek ise farklı bir konu.
Ama İslamcılığın kendi içindeki fikri boşlukları, yaşadığı kimlik krizleri, kuvvetli, yerli ve çağın şartlarına göre reforme edilmiş temellerden mahrum oluşu Erdoğan gibi bir karakterin doğuşuna sebep oldu.
Kendilerinden biri zannettiklerinden dolayı Erdoğan’a destek veren İslamcıların derin hayal kırıklıklarına sürüklediğini tahmin etmek zor değildir. Çünkü İslamcılar herşeyden önce İslamcılığın iffetini kaybettiler. Kirlenen sadece İslamcılar değildir. Siyasal hedeflerine araç olmasından dolayı İslam da İslamcılar ile birlikte kirlendi. Bu kirden dolayı gençler İslam’ın inancı olan tevhidi bırakıp, deizme, panteizme ve ateizme yönelmektedirler. Herhalde bu yönelişten İslamcılar memnun değildirlerdir.
Hal böyle olunca herkes ve herşey gibi muhafazakarları ve siyasal İslamcıları kontrol ve baskı altına alan Erdoğan’ın düşüşü en çok onları sevindirecektir.
Erdoğan’ın düşüşü ile muhafazakarlar ve İslamcılar kendilerini temize çıkarma fırsatı yakalayacak ve kendilerini topluma yeniden ifade edebileceklerdir. Çok yakın bir gelecekte, Erdoğan ve avanesine en ağır saldırıların muhafazakarlardan ve İslamcılardan geleceğini bekliyorum.
Zannedildiği gibi Erdoğan’dan en çok zararı gören sekülerler değil, muhafazakarlardır. İşte Gülen cemaatinin durumu, ister Kuytul cemaatinin durumu. Erdoğan’ın gelecek endişesini tüm muhafazakarlara yayarak, onları tekrar etrafında konsolide etmek istemesi ve bunun için çırpınması beyhudedir.
Erdoğan ve ekibi, kanaatime göre, eninde sonunda insanlığa karşı işlediği suçlardan yargılanacaktır.
Muhafazakarlar endişeli değil, umutlu ve mutlular. Hırsızların, yolsuzlukların, tecavüzcülerin, uyuşturucu tüccarlarının ve katillerin yargılanacağı, kendilerini temizleme ve temize çıkarma fırsatının geleceği zamanları dört gözle beklemektedirler.
Erdoğan endişeli ve en çok istediği zamanı dondurmak. Ama zaman eninde sonunda hadiseleri tefsir edecek, açıklayacak ve hükmünü verecektir.
İşte Erdoğan’ın en büyük endişesi.