Şevket Süreyya Aydemir, Mustafa Kemal Atatürk’ü anlattığı Tek Adam adlı eserini yazdığında, günün birinde “Tek Adam” tartışmalarının yaşanacağı aklına gelmiş miydi, bilemiyoruz.
Şevket Süreyya deyip geçmeyin!..
Kadro dergisinde, Mustafa Kemal adına “Türk Tipi” bir ideoloji üretmek için düşünen ve yazan bir ekibin önemli bir üyesiydi.
Atatürk’ten sonra ikinci bir lider düşünmediğinden eserine, Tek Adam ismini vermişti.
Ama zaman onu, Milli Şef İsmet İnönü’yü anlattığı İkinci Adam adlı eseri yazmaya mecbur bırakmıştı. Tek adamın ikincisi olmayacağına göre, bu eserin adı aslında “İkinci Tek Adam” olmalıydı. Zaten İkinci Adam ile anlatılan, Birinci’nin ardından gelen İkinci değil, Tek arkasından gelen İkinci Tek’tir.
Hakkını teslim edelim ki; Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan verimli bir tartışma konusu başlattı. Ama bu önemli konu ehemmiyeti ile mütenasip tartışılamadı. Belki de konunun sağlıklı bir şekilde tartışılmasına Adnan Menderes mani oluyordur. Menderes’in DP’ye çıkarttığı Atatürk’ü Koruma Kanunu’ndan bahsediyorum.
Tek Adam ya da Diktatör faşist siyaset düşüncesinin ürünüdür. Friedrich Wilhelm Nietzsche dini değerlerin inkar edilmesi ile “üst insan” idealinin gerçekleşebileceğini düşünür. Bu üst insan, ancak “değer koyucu” bir lider ve “efendi” olabilir. Aslında Nietzsche, Tanrı’ya ait kudret ve kuvveti üst insan diye adlandırdığı lidere vermiştir. İşte Tek Adam bu üst insan düşüncesinin ürünüdür.
Elbette Tek Adam idealini gerçekleştirmek için, aday liderin dayanacağı bir güç kaynağına ihtiyaç vardır. Bu güç kaynağı modern çağda siyasi partiler olmuştur. Bundan dolayı; Mussolini Faşist Parti’yi, Lenin Komünist Parti’yi ve Atatürk de Halk Parti’yi istihdam etmiştir. Bu tek adamlar, ancak bu partilerin omuzlarında kendi otoritelerini tahkim edebilmişlerdir.
Bu realiteden dolayı Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Tek Adam” idealini gerçekleştirmek için, Tek Parti İktidarını nasıl inşa ettiğine bakmak gerekiyor.
İşte bunun kısa ve az da olsa detaylı hikayesi:
“…(inkılapları) Takriri Sükûn Kanunu, cari olduğu zamanda yaptık. Bu kanun cari olmasaydı, yine yapacaktık. Fakat, bunda, kanunun mer’iyeti de, sühuletbahş oldu denirse, bu, çok doğrudur. Filhakika, Takriri Sükûn Kanununun mer’iyeti, bazı mürtecilerin, milleti vâsi mikyasta tesmim etmesine meydan bırakmamıştır…”
Nutuk’taki bu ifadelerin satır aralarında, Türkiye’de otoriter modernleşmesinin zihin haritasını görmek mümkündür. Sadece bu paragraf bile, Mustafa Kemal’in yürüttüğü modernleşme hareketinin; Batıcı, otoriter ve önceden planlanmış olduğunu, aynı zamanda kararlı bir şekilde gerçekleştirildiğini anlatır.
Yeni Türkiye Devleti’nin kuruluşu çevresinde otoriter rejimlerin iktidara geldiği bir döneme tesadüf eder. 7 Kasım 1917’de Bolşevikler bir hükümet darbesi yaparak yönetimi ele geçirmişti. Vladimir Lenin başkanlığı ile sonuçlanan darbe neticesinde Sovyetler Birliği’nde otoriter bir yönetim kurulmuştu. Diğer yandan İtalya’da Benito Mussolini 1921 yılında İtalyan faşist hareketinin lideri (Duce) oldu. Bir yıl sonra da Kral II. Victor Emmanuel tarafından başbakan olarak atandı. Roma imparatorluğunu tekrar canlandırma hayallerine kapılan Mussolini İtalya’da otoriter bir yönetim kurmuştu.
Lenin ve Mussolini’nin birer otoriter rejim kurmalarının Mustafa Kemal Paşa’nın otoriter bir yönetim kurmasına etkisi kuvvetle muhtemeldir. Mesela, Mustafa Kemal TBMM’de kendi grubuna isim verirken, Lenin’in Komünist Partisi’nde çoğunluk anlamına gelen “Bolşevik” sıfatını kullanması gibi, psikolojik üstünlüğü ele geçirmek için Birinci Grup’u tercih etmesi Lenin etkisinin ilk örneğidir.
1932 yılında Kadro dergisinde Kemalizm ile Faşizm benzerliği üzerinde tartışmalar yaşanmıştır. İtalyanlar, Kemalizm’i faşizmin kopyası olarak gördükleri halde, Kemalistler bunu reddetmişlerdir.
Modern Türkiye’de kameralizm ya da jakobenizme en iyi örnek Kadro dergisidir. 1932 yılında Ankara’da yayın hayatına başlayan Kadro’nun amacı, rejime özgü bir ideoloji hazırlamaktı. Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Şevket Süreyya (Aydemir), Vedat Nedim (Tör) ve Burhan Asaf (Belge) gibi isimler, Kemalizm ideolojisini sistemleştirerek, bir devrimin alt yapısı olabilecek bir içeriği oluşturmaya çalışmışlardır.
Tek Parti İktidarına Doğru
15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgaline bütün Anadolu’dan yükselen isyan duygusu Mustafa Kemal’in bir siyasi lider olarak doğmasının zeminini oluşturmuştur. Samsun’a göndermeden evvel, Vahdettin, Mustafa Kemal’i Saray’a çağırıp, İngiliz donanmasını göstererek “…inşallah millet mütenebbih ve müteyakkız olur, bu vaziyet-i elimeden gerek beni, gerek kendini tahlis eder” diyerek ona milleti uyandırma, devleti ve milleti kurtarma vazifesini tevdi eder. Mustafa Kemal de Ankara’da kontrolü ele geçirinceye kadar Halife’yi kurtarma amacını sık sık yineleyerek, Sultan’ı dahi kendi amaçları için kullanmıştır.
12 Ocak 1920’de son kez toplanan Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda Mustafa Kemal’e yakın mebusların bastırması ile Misak-ı Milli kararları alındı. İtilaf devletlerine isyan anlamına gelen bu kararlardan sonra, 16 Mart’ta İngilizler İstanbul’u resmen işgal ettiler. Bazı Mebusları tutuklayarak Malta’ya sürgüne gönderdiler. İstanbul’un işgali İzmir’in işgalinden daha büyük bir infiale sebep oldu ve Mustafa Kemal’in liderliğindeki Milli Mücadele’ye kuvvet kattı.
Mebusan Meclisi’nin kapatılması ile Ankara’da yeni açılacak meclisin meşru zemini hazırlanmış oldu. Ankara için yeni seçilen mebuslar ile Mebusan Meclisi’nden kaçanlar Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni 23 Nisan 1920’de açtılar. Mustafa Kemal hem meclisin, hem de meclis hükümetinin başkanı oldu. Yeni açılan meclise Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) isminin 8 Şubat 1921’de verilmesi ile milli iradeye dayanan yeni bir devlet doğmuş oldu. Meclise “Türkiye Büyük Millet Meclisi” isminin verilmesinde Fransız İnkılabı terminolojisinin etkisi vardır. Büyük Millet Meclisi’nin açılışını Nutuk’ta anlatan Mustafa Kemal’in konu ile ilgili söyledikleri, Birinci Meclis’in ve Milli Mücadele’nin dini mahiyeti ve hedefleri hakkında önemli bilgiler vermektedir:
“Bimennihilkerim Nisan’ın 23. günü, cuma namazını müteakip Ankara’da Büyük Millet Meclisi küşat edilecektir. Vatanın istiklali, makamı refii hilafet ve saltanatın istihlası gibi en mühim ve hayati vezaifi ifa edecek olan Büyük Millet Meclisi’nin yevmi küşadını cumaya tesadüf ettirmekle yevmi mezkurun mebrukiyetinden istifade ve bilumum mebusini kiram hazeratı ile Hacıbayramı Veli camii şerifinde Cuma namazı eda olunarak envarı Kur’an ve salattan da istifaza olunacaktır…”
Birinci Meclis
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri Osmanlı topraklarının İtilaf devletleri tarafından işgal edilmesinden sonra kurulmuştu. Edirne civarında “Trakya-Paşaeli”, Erzurum ve Elaziz’de (Elazığ) “Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti”, Trabzon’da “Muhafaza-i Hukuk”, İzmir’de “Redd-i İlhak” ve İstanbul’da “Trabzon ve Havalisi Âdem-i Merkeziyet Cemiyeti” kurulmuştu. Bu cemiyetler yerel teşebbüs ile kurulmuş ve işgallere karşı vatan topraklarını korumayı hedeflemişlerdir.
23 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum Kongresi ile “Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” kurulmuştu. Cemiyet tüzüğüne göre, cemiyetin merkez yürütme organı “Heyet-i Temsiliye” (Temsil Heyeti) idi. Dokuz kişilik Temsil Heyeti seçilmiş ve Mustafa Kemal heyetin başkanı olmuştur.
Mustafa Kemal’in ilk otoriter çalışmaları burada görülmeye başlamıştır. Zira arkadaşları ile gizli bir toplantı yaprak Temsil Heyeti’ne seçilecekleri önceden tespit etmiş ve arkadaşlarının buna göre davranması için baskı yapmıştır.
Erzurum’dan sonra 4-11 Eylül’de de Sivas Kongresi düzenlenmiş ve Anadolu’daki bütün milli cemiyetler “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” (ARMHC) adı altında birleşmişlerdir. Temsil Heyeti’nin yetkileri genişletilerek ARMHC’nin yöneticileri olarak tayin edilmişlerdir. Temsil Heyeti’nin Başkanı Mustafa Kemal’dir. Temsil Heyeti’nin üyeleri Mustafa Kemal Paşa tarafından belirlenmiştir. Mustafa Kemal her halükarda yanında duracak bir heyet oluşturmak istiyordu ki Erzurum Kongresi ile başlayan gücü eline alma temayülü burada da kendini gösteriyordu. Geçici Hükümet gibi çalışacak Temsil Heyeti’nin oluşturulması ile Türkiye’nin işgale uğraması ile beraber başlayan, İstanbul’a alternatif, yerel ve demokratik bir iktidar inşa etme sürecinin önemli bir menzili aşılmış oluyordu. Yerel, demokratik ve milli güçler tek çatı altında hukuki bir statüye kavuşuyorlardı. Aynı zamanda Mustafa Kemal’in otoriter liderliğinin de zemini hazırlanıyordu.
23 Nisan 1920’de kurulan Birinci Meclis, demokratik niteliklere sahip “milli egemenlik” prensibini benimsemiş, farklı görüşlere sahip kişi ve gruplardan oluşan bir meclistir. Meclis’te İttihatçıların ciddi bir ağırlığı vardır ve Enver Paşa’yı başa geçirmeyi düşünmektedirler. Nitekim Meclis Başkanlığı oylamasında Mustafa Kemal 110, Celaleddin Arif Bey 109 oy almıştır. Celaleddin Arif Bey Mebusan Meclisi’nin başkanı idi ve TBMM’nin açılışına ciddi katkılar sağlamıştır. Celaleddin Arif Bey Meclis’in açılışından evvel, “milli hukuku müdafaa edebilmek vazifesi ile dolu olanları Ankara’ya davet” etmişti.
Değişik fikir ve inanç koalisyonu mahiyetinde kurulan TBMM’nin açılması ve çalışmaların başlaması beraberinde görüş ayrılıklarını da getirmiştir. Açılışından dört ay sonra Halkçılık programının tartışıldığı esnada Meclis’te; “Halk Zümresi”, “Tesanüd Grubu”, “İstiklal Grubu”, “İttihatçı Grup”, “Muhafaza-i Mukaddesat Cemiyeti” ve “Müdafaa-i Hukuk Zümresi” grupları teşekkül eder. Ancak bir müddet sonra bu grupların kendi içinde birleşmesi sonucu Birinci ve İkinci Grup oluşur.
İstanbul’da son Meclis-i Mebusan toplandığında Mustafa Kemal, Müdafaa-i Hukuk Grubu oluşturulmasını istemişti. Ama bu mümkün olamamıştı. Şimdi TBMM’de bu grubu kurma imkanı doğmuştu. Mustafa Kemal kendine yakın olan mebuslardan “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu”nu kurar.
Bu grup bir tüzük ve yönetim kurulu oluşturarak, Mustafa Kemal’i başkan seçti. Grubun 262 üyesi vardı. Bu grup 1923’te Halk Fırkası’na dönüşecektir. Bu gruba Meclis’te ilk kurulan resmi grup olmasından dolayı Birinci Grup denmiştir. Bu grubun üyelerinin Mustafa Kemal tarafından seçilmesinden dolayı, gruba seçilmeyen mebuslar dışarıda kalmıştır.
Mete Tunçay, tüzüğüne bakıldığında ARMHC’nin İslamcı bir örgüt görüntüsünde olduğunu söyler. O halde Mustafa Kemal kendi düşünce dünyasına uymayan ARMHC’deki İslamcı isimleri Birinci Grup’a almayarak, Meclis’te yapmayı tasavvur ettiği değişikliğin zeminini hazırlamıştır. Birinci Meclis’te Birinci Grup’u teşkil etmek sureti ile otoriter bir idarenin ilk hazırlıklarını da yapmıştır. Mustafa Kemal’in Birinci Grup’u oluşturma amacı, iktidarını bir siyasi gruba dayandırarak yürütmekti. Modernleşme yolunda yapacağı reformlara muhalefet etme ihtimali olanlar organize olup, güçlü bir cephe oluşturmadan, kendi cephesini oluşturmayı planlamıştı. Ancak Misak-ı Milli’de vatan topraklarından sayılan Musul’dan vazgeçilemeyeceğinin İkinci Grup tarafından yüksek sesle ifade edilmesi Mustafa Kemal’e karşı muhalefeti güçlendirmişti.
Meclis’teki Birinci Grup, Ahmed Rıza, Abdullah Cevdet ve Ziya Gökalp’in temsil ettiği “otoriter modernist” entelijansiya çizgisinin fikir zeminine dayanmaktadır. Mustafa Kemal de “…biz Birinci Grup olarak laik, demokrat ve ilericilerdik, karşımıza çıkan İkinci Grup’takiler ise dinci, otokrat, gericilerdi…” demiştir.
Birinci Grup’a alınmayan mebuslara İkinci Grup denmiştir. Yeteri kadar organize olmayan İkinci Grup’un mensupları Mustafa Kemal’in otoriter politikalarına muhalefet etmek için Birinci Grup’un kurulmasından 14 ay sonra, Temmuz 1922’de, İkinci Müdafaa-i Hukuk Grubu’nu oluşturmuşlardır. Grubun Liderin Hüseyin Avni Ulaş’tır. Mustafa Kemal ise İkinci Grup’un perde arkasında “faal ve müşevvik” olanların Rauf ve Kara Vasıf Beyler olduğunu söyler.
İkinci Grup’un liderlerinden Mersin Mebusu Selahaddin Bey “meclis diktatörlüğüne taraftar, şahıs otokratlığına muhalif, şahıs hakimiyeti yerine kanun hakimiyeti” kaidesini benimsediklerini ifade eder. İkinci Grup Mustafa Kemal’in otoriter yaklaşımlarına muhalefet etmiş, milli egemenliğin tesis edilmesini istemiştir. Hukukun üstünlüğünü savunan grubun içinde İttihatçılar vardır. Erzurum mebusu Hukuk Profesörü Celaleddin Arif bey, Trabzon mebusu Ali Şükrü ve Kırşehir mebusu Müfid Hoca grubun diğer önde gelen isimlerindendir. Birinci Grup’tan da katılımlar ile sayıları 123’ü bulan İkinci Grup üyeleri, 1923 seçimlerinde aday gösterilmediklerinden seçilememişlerdir. Böylece farklı düşünen mebusların Meclis’ten tasfiyesi gerçekleşmiştir.
Meclis’teki İkinci Grup ise büyük çoğunluğu itibari ile devletin resmi dini (İslam) olmasını savunan İslamcı ve liberal mebuslardan oluşmaktadır. İslamcıların yumuşak bir sekülarizme, liberallerin de dine karşı olmamaları onları bir çizgide buluşturmuştur.
Feroz Ahmad Birinci Meclis’te gericilerin ve tutucuların ağırlığı olduğunu söyler. Gericiler ve tutuculardan kastının İkinci Grup olduğu anlaşılmaktadır. Ahmad, bunların ise liberaller ve İslamcılar olduğunu, modern bir ulus devletin inşası için Mustafa Kemal’in bunlardan kurtulmak amacı ile Meclis’i dağıttığını ifade eder.
Birinci Meclis, Lozan görüşmelerine ara verildiği bir esnada kapatıldı. Lozan Anlaşması ise İkinci Meclis tarafından onaylandı. İkinci Grup’un muhalefetinin neticesinde Birinci Meclis’in Lozan Anlaşması’na itiraz etmesinden dolayı, Mustafa Kemal tarafından feshedildiği düşünülmektedir. Gerçi Birinci Grup’un oyları ile İsmet İnönü başkanlığındaki heyetin Lozan görüşmeleri için yetkili kılınması, Mustafa Kemal’i rahatlatsa bile İkinci Grup’un muhalefeti bir ihtimal olarak ortada duruyordu.
Birinci Grup’tan Kılıç Ali, Ali Çetinkaya, Hasan Fehmi gibi isimler “Kamu Selameti Komitesi” adıyla bir gizli teşkilat kurarak İkinci Grup’un muhalefetini engellemeye çalışıyorlardı. Birinci Grup’un Meclis’in feshedilmesi kararını almasında, bu komitenin Meclis’te gerilimi yükseltme stratejisini takip etmesi de etkili olmuştur.
İkinci Grup’un liderlerinden olan ve Tan gazetesi sahibi Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey’in, TBMM muhafız alayı komutanı Topal Osman tarafından öldürülmesinin oluşturduğu olumsuz havanın da etkisi ile 1 Nisan 1923’te seçimlerin yenilenmesine Birinci Grup’un oyları ile karar verilmiştir. Birinci Meclis’in feshi ve İkinci Meclis’e muhaliflerin girememesi ile Mustafa Kemal’in otoritesi tahkim edilmiş ve yeni kurulacak rejimin temelleri atılmıştır.
İkinci Meclis
Ülke idaresini tek parti iktidarına bırakan ve tek parti dışındaki partilerin siyasi hayata müdahil olmasına müsaade etmeyen rejimlere “tek parti idaresi” denir. Bu tür idareler demokratik idareler olmayıp, birer diktatörlüktür. Mete Tuncay, “CHP’nin 1923-45 dönemindeki tek parti yönetiminin bir diktatörlük olduğunda kuşku yoktur” der. Türkiye evvela Birinci Müdafaa-i Hukuk Grubu tarafından sonra ise yedi dönem CHP tarafından tek parti idaresi altında idare edilmiştir. 1950’de Demokrat Parti’nin (DP) iktidara gelmesi ile Türkiye, DP’nin tek parti iktidarıyla muhatap olmuştur. Ama 1945 yılından itibaren çok partili siyasal hayata geçilmiştir.
Meclis’in 1 Nisan 1923’te seçimin yenilenmesine karar vermesinden sonra Mustafa Kemal, Birinci Grup’un yönetim kurulu üyelerinden müteşekkil bir seçim heyeti kurmuştur. Mustafa Kemal’in titiz çalışmaları neticesinde meclisteki sandalye sayısı kadar milletvekili aday listeleri hazırlanmıştır. Yapılan seçimlerde Gümüşhane ve Eskişehir’de iki bağımsız adaydan başka, bütün seçim bölgelerinde Birinci Müdafaa-i Hukuk Grubu adayları kazanmıştır. Böylece İkinci Meclis, Mustafa Kemal’in aday gösterdiği milletvekillerinin seçilmesi ile kurulmuştur.
Mustafa Kemal’in belirlediği milletvekili adayları Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adayları olarak cemiyetin yayın organı Hakimiyet-i Milliye gazetesi yoluyla halka duyuruluyordu. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adına seçime girme stratejisi neticesinde, diğer Müdafaa-i Hukuk Grubu olan İkinci Grup toplum nezdinde meşruiyetini kaybetmiş ve İkinci Grup’un seçimlere girmesinin önüne geçilmiş oluyordu. Sadece Birinci Grup’un seçime girmesinden dolayı İkinci Meclis Mustafa Kemal’in arzusu veçhile inşa edilmiş oluyordu.
8 Nisan 1923’te Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adına verdiği “Dokuz Umde” isimli beyannamede Mustafa Kemal, “Meclis’te elyevm müteşekkil (Birinci Grup) Halk Fırkasına intikal edecektir…” demek sureti ile Meclis’te bir fırka (parti) kurmayı planladığı ifade etmiştir. Seçimlerin yenilenmesinde sonra 11 Ağustos 1923’te İkinci Meclis açılmış ve Mustafa Kemal yine Meclis başkanı seçilmiştir.
11 Eylül’de de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne bağlı Milletvekilleri tarafından Halk Fırkası resmen kurulmuştur.
Tek Parti’nin ilk ve ikinci liderleri olan Mustafa Kemal ve İsmet İnönü de doğal olarak Türkiye’nin Birinci ve İkinci Tek Adamları olmuşlardır.
Vesselam…
NOT: Bu yazının devamı olarak Şeyh Said isyanı ile Takrir-i Sükun Kanunu gelişmesini inceleyeceğim.