Türkiye NATO’dan Ayrılabilir mi?

“Şuyuu vukuundan beter.”

Bu deyim; bazen olmayan bir olayın dedikodusunun, olayın kendisinden daha büyük etki oluşturduğunu ifade için kullanılır.

NATO tatbikatında Atatürk resmi ile Erdoğan isminin hedefe konması benzer bir etki oluşturdu. Haklı ama orantısız tepkiler gösteriliyor. Yunanların Ege adalarını topraklarına katmasına bile bu düzeyde tepki gösterilmiyor.

Mezkûr olayın ilginç tarafı ise, Türkiye’de başlayan “Atatürk ve Erdoğan’ı özdeşleştirme sürecine” tesadüf etmesi. Tesadüf dedimse, öyle halk dilinde kullanılan bir tesadüf değil. Zamanlaması, bu olayı kurgulayan beynin kimliği üzerinde düşünmemize yardımcı oluyor.

Türkiye’yi son zamanlarda, darboğazlar fasit dairesine sokan zihniyeti, Sayın Bülent Arınç 17 Kasım’da twitterdan yayımladığı e-muhtıra ile açıkladı. Atatürk ile Erdoğan özdeşleştirmesini İslamcı ve muhafazakarlara dayatanın da aynı zihniyet olduğu belli.

Arınç’ın da işaret ettiği Perinçek ve ekibi Türkiye’yi NATO’dan koparıp Rusya’nın hinterlandına sokmak için var gücüyle çalışıyorlar. Şimdi İslamcılar ve Ülkücüler de Perinçek kervanına katılmış gözüküyorlar. Korkarım ki yakında “Ülkücüler Moskova’ya” diye bağıracaklar.

Nasıl ki 15 Temmuz Olayı Türkiye’nin NATO’dan ayrılması için kullanılıyor ise, NATO tatbikatındaki olay da aynı amaca hizmet için kullanılıyor.

Ama olayı kurgulayanlar çok önemli bir hata yaptılar. O hata, hedef olarak Atatürk resminin kullanılmasıdır. Bir defa NATO üyesi ülkeler için Atatürk hedef değil, önemli müttefik ve vazgeçilmez bir değerdir. Sekülarizmi ve Batı medeniyet değerlerini doğuya taşıyan çok önemli tarihi bir şahsiyettir. NATO ve üyesi ülkeleri Atatürk’e karşı imiş gibi gösterme çabası, Batıdaki Atatürk anlayışı ile terstir.

Ama hata da olsa iç propagandaya malzeme oldu ya, amaç hasıl olmuş demek.

Hal böyle olunca Atatürk resmini oraya koyan kişinin, Türkiye’nin yeni iç gündemini bilen ve istihbarat örgütleri ile işbirliği halinde bir Perinçekçi olma ihtimali çok yüksektir. Tıpkı Flynn olayında Türkiye’nin iki ayağını bir pabuca sokan Ekim Alptekin gibi. Zaten resmi koyan da bir Türk.

Skandalı tespit edenin de “Askeri Casusluk ve Şantaj Davası”ndan 5 yıl 10 ay hapis cezası alan bir subay olması olay üzerindeki şüpheleri iyice arttırmaktadır. Eğer bir dedektif olsaydım şöyle derdim: “Delilleri ilk bulan, yerleştireni bilen kişidir.”

İç siyasetteki daralma, sıkışma ve başarısızlıkları, dış politikalardaki başarısızlıklarla perdelemek son zamanlarda sıklıkla başvurulan bir yöntem olmuştur. Yani başarısız dış politikanın ürünleri, iç politikadaki başarısızlıkları örtmek veya yamamak için araçsallaştırılıyor. Bu yöntem ile Türkiye her gün biraz daha yalnızlaşmakta ve içine kapanmaktadır. İçine kapanmak yönetici elitin konforlu hayatına hizmet etse bile, 80 milyon insanın hayatını çekilmez hale getirmektedir.

Gelelim asıl soruya. Türkiye NATO’dan ayrılabilir mi?

Hayır ayrılamaz.

Bunca gürültünün ilk hedefinin New York’ta görülen Reza Zarrab davası ile ilgili olduğunu düşünüyorum. En azından hükümet açısından durumun böyle olduğu kanısındayım. Hala pazarlık yapılabileceğini düşünüyorlar demek.

Türkiye NATO’dan ayrılamaz, çünkü Rusya ile ciddi sorunlarımız var, dost görünseler bile. Yakın zamanda Rusya ile yaşanan ama buzdolabına kaldırılan bazı önemli olayları hatırlayalım. İlki Başbakan’ın emri ile Rus uçağının düşürülmesi. Hatırlayın; uçak düşürülür düşürülmez, Türkiye’nin ilk yaptığı iş NATO’dan yardım istemek olmuştur. NATO’nun Türkiye’ye muhtemel desteği, Rusya’nın tavrını etkilemişti. İkinci olay ise Rusya Büyükelçisi’nin bir Türk polisi tarafından öldürülmesidir. Bana göre Türkiye’nin NATO’dan ayrılması ile bu olaylar tekrar gündeme gelecektir. NATO desteği olmadan bunlarla mücadele hayli çetin olacaktır.

Türkiye’nin NATO’ya girişinin sebebinin de Stalin’in Türkiye’den toprak talebi olduğunu unutmayalım lütfen. 1993 yılındaki Hocalı Katliamını ve son olarak 2014 yılında Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesini göz önünde bulundurmakta fayda görüyorum. Rusya sıcak denizlere inme politikasını sürdürmektedir. Bütün tarihi gerçekleri ya görmeyerek ya da saptırarak inşa edilen bir dış politika Türkiye’nin lehine olmayacaktır.

NATO, Rusya’yı güneyden çevirmek ve yayılmasını engellemek için Türkiye’yi üyeliğe almıştır. NATO 60-70 yıldır Türkiye’ye yatırım yapmaktadır. Askeri üsler, havaalanları, yollar, petrol boru hatları, konvansiyonel ve nükleer silahlar vs. NATO’nun bütün bu yatırımlarını bir anda, Türkiye’nin küstüm artık yokum demesi ile, bırakacağı mı sanılıyor?

Tabiatıyla, Türkiye’nin NATO’dan ayrılma ihtimaline göre gerekli hazırlıklar da yapılıyor. Suudi Arabistan ve Lübnan’daki baş döndürücü gelişmeler ile NATO müttefiki ülkelerin kamuoyundaki Türkiye aleyhindeki propagandayı göz önüne alarak değerlendirmek faydalı olacaktır.

Bir de ABD ve AB’nin Irak ve Suriye Kürtleri ile kurduğu yeni ittifak üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. İŞİD ile mücadele eden NATO Türkiye’yi güvenilmez bir müttefik olarak algılamaya başlayınca, Kürtler ile yeni bir ittifak kurdu. Zaten başlamış olan ittifak çalışmalarına Erdoğan’ın barış masasını devirmesi ile hız verildi. Bu ittifakın temellerinin de Erdoğan’ın katkıları ile Barış Süreci’nde atıldığını ifade etmeliyim. Kobani koridoru ve PYD’nin Türkiye’den Suriye’ye militanlarını geçirişini hatırlayın derim.

Bu arada kısa ve önemli bir bilgiyi sizlerle paylaşayım: Bu hafta, yani 18-21 Kasım tarihlerinde, Washington’da, MESA’nın (Middle East Studies Association) Yıllık Geleneksel Konferansı vardı. Dünyanın her yerinden Ortadoğu çalışan bilim adamları iştirak ettiler. 20 Kasım’da da “Trump’ın Dış Politikası’nda Kürtler” başlığında önemli bir oturum düzenlendi. Ortadoğu’da Kürtlerin durumu ve geleceği masaya yatırıldı. PKK konusunda bütün bilim adamları ortak bir kanaati paylaştılar. PKK’nın yakında terör örgütleri listesinden çıkarılacağını ifade ettiler. Yakında Kürtler ve PKK –hangi kimlik ve isimle olur bilmiyorum- NATO’nun yeni müttefiki olursa şaşırmamanız için bu durumu not ediyorum.

Şimdi NATO’nun Rusya’yı çevreleme siyaseti, Türkiye’yi Rusya içinde düşünülecek şekilde devam ediyor. Tahkimat Türkiye’nin güneyine aktarılıyor. Bu ihtimal bile başlı başına Türkiye’nin NATO içinde kalışını zaruri hale getirir.

Coğrafyamız her gün biraz daha fazla ısınıyor. Ama 15 Temmuz Hain Darbe Girişimi ile ağır darbe yiyen TSK kan kaybetmeye devam ediyor. Görevlerinden el çektirilen ve hapishanelere tıkılan binlerce Türk Askeri’nin silah başına dönme zamanı geldi de geçiyor.

Darbe teşebbüsüne fiilen katılanlar elbette hukuk karşısında hesap vermeliler.

Ama darbeyle ilişkisi olmayan astsubayından generaline binlerce vatan aşığı askerin cezalandırılması Türkiye’nin cezalandırılmasıdır.

Akl-ı Selim’e dönmenin zamanı geldi de geçiyor.